Dink cinayeti ve Hürriyet!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Hrant Dink cinayeti, “medyanın” nasıl toplumları “ötekilere” karşı kışkırtıp, düşman edebileceğinin, hedef gösterebileceğinin ve sonuçta linç edilmesine neden olabileceğinin çarpıcı bir örneği.

Hürriyet Gazetesi’nden Faruk Bildirici, dünkü “Okur Temsilcisi” köşesinde, “Üzücü ama yargı sürecinde problemli tavır sadece Hürriyet’e özgü değildi. Yaygın medya, duruşmalardaki saldırıları çoğunlukla geçiştirdi. Kimi yazarlar da saldırılara arka çıktı. Dink, kendisini düşman haline getirmek isteyenler karşısında savunmasız bırakıldı” diye başta kendi gazetesi olmak üzere ciddi bir özeleştiride bulundu.

                                                                                                    ***

Son birkaç yılda, birkaç kez Hrant Dink Vakfı ve bianet’in düzenlediği seminerlere davet edildim. Medyada nefret söylemini önlemeyi amaçlayan seminerlerde; o kadar ilginç gazete haberleri örnek verildi ki, “ Aaa ben bunu okurken nasıl algılayamamışım  diye düşündüğüm oldu.

Örnekleri irdeledikçe, toplumun bilinç altında nasıl tehlikeli etkileşimler ve titreşimler yapıldığını daha iyi anlıyor insan.

Mesela; o dönem gazetelerinin attığı başlıkları, verdiği haberleri izleyerek Hrant Dink’i ölüme götüren süreci birebir yeniden yaşıyorsunuz.

Ve… Yazıklar olsun böyle medyaya demekten kendinizi aşamıyorsunuz.

                                                                                                      ***

Yalnızca Dink cinayeti mi? Her gün izlediğiniz gazete ve televizyonlarda o kadar çok tahrik unsuru ve nefret söylemi mevcut ki bu zehiri yavaş yavaş, yudum yudum içiriyor medya hepimize.

Bazen çok masum haberlerde bile ne kadar milliyetçi ve faşizan bir söylem kullanıldığına şaşırıp kalıyorsunuz.

                                                                                                        ***

İşte sizinle paylaşmak için devletin ajansı, Anadolu Ajansı’ndan aldığım iki örnek:

Bulgaristan, işkembe, paça, sucuk ve rakının tescilini almak istiyormuş.

Birkaç cümle ile servise konan haberin bir dayanağı yok.

Sadece iddia var ortada.

Önce bu üç satırdan ibaret haberi okuyalım:

Türk mutfağına ait tatlara sahip çıkma yarışına Yunanistan'ın ardından Bulgaristan da katıldı. Baklava ve leblebinin kendilerine ait olduğunu iddia ederek, tescil ettiren sınır komşumuz Yunanistan'dan sonra Bulgaristan da, işkembe, paça, sucuk ve rakının tescilini almak istiyor.”

Haberin başlığı daha da vahim:Bulgaristan gözünü soframıza dikti

Şimdi, belki aslı astarı bile olmayan bir konuda; insanların hem Yunanistan hem Bulgaristan’a düşman etmeye çalışmanın nasıl bir habercilik kalitesi olabilir?

Velev ki bu haber yüzde yüz gerçek ve doğru.

Böyle bir kışkırtıcığa değer mi?

                                                                                                           ***

Devletin ajansı, Anadolu Ajansı’nın 3 Ocak tarihli bir diğer haberinin, başlığı şöyle:

İsrail Ayder’i parça parça kopyalamış

Beş satırlık ve bir öğretim görevlisinin iddiasından ibaret haber de şu:

Rize Üniversitesi Pazar Meslek Yüksekokulu Müdürü Karaoğlu, Doğu Karadeniz'den endemik bitki kaçakçılığı yapıldığını belirtti.

 Rize Üniversitesi Pazar Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Şengül Alpay Karaoğlu, şu anda kaçak bitkinin sadece gümrüklerde ihbar varsa yakalandığını, yakalananların da buz dağının görünen kısmı olduğuna dikkati çekti.İsrail'in Ayder'de yetişen her bitkinin birer kopyasını edindiğini iddia eden Karaoğlu, "Bugün İsrail'de bir Ayder Yaylası var. Ayder'in bir minyatürünü oraya kurmuşlar" dedi.

Şimdi bu bir haber ve bu saçmalığı dünya aleme yaymak da habercilik öyle mi?

                                                                                                                 ***

Türkiye gibi, bünyesinde çok farklı etnik kültürel zenginlikleri barındıran ve neredeyse tüm komşularıyla sorunlu olan bir ülkede devletin ajansı bu kadar sorumsuz olabiliyorsa, gerisini siz düşünün.

                                                                                                                   ***

Gaziantepli başarılı bir gazeteci olan Faruk Bildirici, dün Hürriyet’teki “Okur Temsilcisi” köşesinde Hrant Dink’i ölüme götüren süreçte Hüriyet’in üzerine düşen görevi yerine getirmediğini, “Daha ilk duruşmadan itibaren Kerinçsiz ve arkadaşları, adliye önünde ve koridorlarda yerlerini aldılar. Hemen her duruşmada Dink aleyhine sloganlar atmakla kalmadılar; fırsat bulduklarında fiili saldırılarda da bulundular.

Ne yazık ki, o saldırılar Hürriyet’te hak ettiği biçimde verilmedi. Örneğin “adil yargılamayı etkilediği” gerekçesiyle açılan davanın 16 Mayıs 2006’daki ilk duruşmasında aynı grup, avukatlara bozuk para attı; Dink’e saldırdı ve ulaşamayınca tükürdü. Duruşma “güvenlik sağlanamadığı” için ertelendi.

Bu saldırganlık, ertesi günkü Hürriyet’te masum bir protesto olarak sunuldu. “Protestoculardan polis kurtardı” başlıklı haberde “Dava gergin başladı”, “Dink protesto eden grup nedeniyle adliyeden polis otosuyla çıkarıldı” gibi zayıf ifadeler yer alıyordu” sözleriyle dile getirdi.

Agos Gazetesi ise, Faruk Bildirici’nin tarihe önemli notlar düşen dünkü yazısını olduğu gibi internet sitesine taşıdı.

                                                                                                                      ***

Bildirici’ye bir süre önce Gaziantep’e geldiğinde, “Hürriyet’in logosundaki ‘Türkiye Türklerindir’ yazısı daha ne kadar duracak” diye sorduğumda boynunu büküp, sessiz kalmayı tercih etmişti.

Faruk Bildirici gibi kalemler arada sırada gerçekleri yazsa da, zaten o söz bile tek başına çok önemli bir ayrımcılık, ırkçılık ve tahrik ifade etmiyor mu?

 

 

 

 

Dink cinayeti ve Hürriyet!