Kirli futbol!..

YAYINLAMA: 28 Mayıs 2013 / 20.00 | GÜNCELLEME: 28 Mayıs 2013 / 20.00

Üst üste ikinci şampiyonluğunu kazanırken, Şampiyonlar Ligi’nde de çeyrek finale kadar yükselen ve ünlü Real Madrid’i İstanbul’da yenerek başarılı bir sezon geçiren Galatasaray’da yönetim krizi yaşanıyor.

Başkan Ünal Aysal, Galatasaray’daki ‘güç’ dengesini değiştirmek, tek güçlü kendisinin olması gerektiğini düşündüğü için radikal kararlar almaktan çekinmiyor.

İki sene önce küme düşmek tehlikesi yaşayan, borç harç içindeki Galatasaray’ı, uzmanı olduğu finans maharetiyle düzlüğe çıkaran Aysal, takımı, yurt içinde ve dışında başarılı olmasıyla da kıskanılacak bir düzeye getirdi.

Ünal Aysal’ın yurt dışında da tanınmış, başarılı bir işinsanı olması, geniş bir çevresinin bulunması Galatasaray’ın ünlü oyuncuları transferinde rol oynadı.

Dünyanın en iyi futbolcularından birisi olan Drogba, belki de çekinerek sırf mutlu olmadığı Çin’den kurtulabilmek için geldiği İstanbul’da çok başarılı ve mutlu oldu.“Keşke Türkiye’ye daha önce gelseydim” diyerek samimi duygularını dışa vurdu.

Drogba deyip geçmeyin. Onun Türkiye hakkındaki olumlu düşünceleri yüz milyonlarca dolardan daha kıymetlidir.Zira bütün dünya onun dediklerini okuyor ve inanıyor.

 

İşte yönetim krizi de sportif başarı ve Galatasaray’ın dünyaya ülkemizi olumlu tanıtacak enerji vermesi ile başladı!

Ünal Aysal’a göre, başarının temelini kendisi attığı gibi Türkiye’ye yansıyan bütün dış olumlu gelişmelerde de aslan payının sahibiydi!

Ancak medya pek de öyle düşünmüyordu! Varsa yoksa Fatih Terim… Bütün başarılar onun yeteneklerine, önsezilerine, motivasyon sihirbazı olmasına, hatta hiçbir teknik direktörde olmayan ‘şans’ına bağlı olarak gelişiyordu.

Özellikle basın böyle yazdıkça Ünal Aysal zıvanadan çıkıyor, gazetecilerin bir sorusunu yanıtlarken dili sürçüyor, Fatih Terim’le ilgili gerçek değerlendirmesini ağzından kaçırıyor, “Ben başkanım, o da benim bir elemanım!” diyordu!

 

28. haftada oynanan Mersin İY maçında, tahrik sonucu adeta çıldırıp hakem Süleyman Abay’ın üzerine yürüyen Fatih Terim’e 9 maç hak cezası verildi.

Bunu fırsat bilen Ünal Aysal, Terim’in hemen Galatasaray’la ilişkisinin kesilmesi için yönetimi topluyor, “Galatasaray etik değerleri çok yüksek ve saygın bir kulüptür, bu adam bize yakışmıyor, hemen kovalım” diyor.

Yönetimdeki bazı aklı selim kişiler Aysal’a, “Siz bu sektörde ve camiada çok yenisiniz. Burasını bir şirket gibi yönetmeğe kalkarsanız yarın taraftar sizi linç eder” diyorlar.

Bunun üzerine geri adım atan Aysal, “Ben bu kulüpte var oldukça hep Terim’le birlikte çalışacağım” diye karakter zaafı içeren bir demeç veriyor!

 

Bu kadar hikayeyi şu cümlenin hatırı için anlattım:

İnsanın en zayıf anı, kendisini en güçlü hissettiği andır!

Bu ülkede kim ‘güç’ü eline geçirirse, değişiyor, bırakmamak için her şeyi mübah farzediyor.

Galatasaray Başkanı, “Ben bu kulübü kurumsallaştırmak için çalışıyorum, bu nedenle en az 3 yıl daha kalmam gerek” mazeretinin arkasına sığınırken, diğer başkanların, devlet adamlarının da kendilerince makul bir nedenleri mutlaka vardır.Ama sonuçta hepsi ‘güç’ün peşinde.

 

Dün eşini kaybeden Demirel’i hastanenin merdivenlerini ancak birkaç koruma ve yardımcısının desteği ile çıkabildiğini görünce, “Keşke bugünün ‘güçlüleri’ bu tabloyu görse de, bu dünyadan obür tarafa bir şey götüremeyeceklerini, bir gün gelip sevdiklerini kaybedeceklerini, sonra kendilerin de hastalıkların içinde bocalayacaklarını görebilseler, çok değil birazvicdanlı olabilseler” dedim.

 

Hastalığı ve ölümü kim kendine yakıştırır ki, ‘güçlüler’ yakıştırsın.

Tarihten ibret alınsaydı, tarih hiç tekerrür eder miydi?

Yazımın başlığına gelince, futboldan bahsettim de onun için ‘kirli futbol’ dedim. Yoksa, hangi sektör temiz ki!

 

Kirli futbol!..