Mısır’da gerçekte ne oldu?
Bu kadar ciddi bir konuya bir ironi ile başlayalım.
Dr. Asım Güzelbey, Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra sarkastik bir laf etmişti:
“Tarihte büyük şehirler meydanları ile anılır!”
Ey hak, laf çok doğruydu. Büyük meydanlar yapacağına ben inanmıştım. Eski Doğumevi’nin oraya meydan yapacağını söyleyince de bir mana verememiştim.
Her neyse! Neticede, meydan falan yapmadı.
Şimdi anlıyorum ki, Almanya’da gördüğünü Antep’te yapmak istedi ama birileri kulağına bir şeyler fısıldayıp onu vazgeçirmiş olabilir.
Baksanıza, Kahire’de ‘Tahrir Meydanı’ başa bela!!!
Yüzbinler oraya toplanıyor, diktatörlükleri deviriyor!
Eminim, AK Parti’de meydan lafı edilince tüyler diken diken oluyordur!
Dünyada müthiş bir devrim oldu.
İnsanlar hak aramak için, siyasi parti, sendika, din, dil ve ırk farkı gözetmeden birleşebiliyorlar.
Bu iş ABD’de ünlü finans merkezi ‘Wall Street’te insanların gelir dağılımdaki bozukluğu/adaletsizliği protesto etmek için oturma eylemi ile başladı. Hani Başbakan Erdoğan, o eylemde 17 kişinin öldüğünü söylemişti ya! Daha sonra da ABD Ankara Büyükelçiliği, öyle bir şey olmadığını resmen açıklamıştı. Hatırlayacaksınız…
Sonrası malum! İstanbul’da ‘Gezi Park’ta yapılan eylem bütün dünyada büyük yankı uyandırmış, Başbakan Erdoğan’ı zora sokmuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da, “Gençler Erdoğan’ın karizmasını çizdi!” demişti.
Dünyanın gidişatını değiştiren 9 Eylül olayından sonra ABD, ‘Ilımlı İslam’ tezini geliştirdi.
Suçladığı islamı düşman ilan etmek yerine, müslüman ülkelerde ‘şiddet içermeyen’ dinci rejimleri desteklemeye başladı.
Türkiye bunun net ve başarılı bir örneği oldu.
‘Arap Baharı’ adı altında birçok ülkede diktatörler yerini dini rejimlere bıraktı. (Libya hariç. Bu ayrı bir yazı konusu, gerçi daha önceleri yazmıştım.. Orada yapılan resmen petrol gasbı idi!)
Mısır’da diktatör Mübarek devrildi, yerine ‘Müslüman Kardeşler’ (İhvan) geldi/seçildi!
Müslüman Kardeşler, AK Parti’ninde birlikte çalıştığı dini bir grup. Dünyadaki değerlendirmesi, El Kaide’nin bir altı (one level lower) şeklinde yapılıyor.
Bir örnek, Halep’te Müslüman Kardeşler’in hakim olduğu bölgelerde, kadınların evden dışarı yalnız çıkması yasak olduğu gibi koyu bir tesettür içinde olmaları gerekiyor. El Kaide’nin kontrol ettiği yerlerde ise kadınlar için tek seçenek var: Burka! Çok sıkı uygulama yapıyorlar. Bu da ABD v e AB’yi rahatsız etmeye başlamıştı!
Mursi’nin başlarda uygulamaları pek içaçıcı olmasa da sürdü. Ne zaman ki, ülkeyi tek başına yönetmek için yetki aldı, işin gerçek rengi belli oldu. (Protestolar üzerine bu yetkiden daha sonra vazgeçildi)
‘Tahrir Meydanı’ında toplananlar hemen yine aynı kişilerdi. Kendine yeterli petrolü olmasına rağmen, beceriksizlikten oluşan kuyruklar, temel haklar ve özgürlükler konusunrda yaşanan sıkıntılar, ekonomik buhran, artan işsizlik, elektrik kesintileri, turizm gelirlerindeki dramatik düşüş ve haliyle fakirleşen halk yalnız Kahire’de ‘Tahrir Meydanı’nda değil, her yerde Müslüman Kardeşler’i protesto ediyordu. Bütün bunlar dünya medyasında hakeden yeri almıyordu.
Ne zaman ki Müslüman Kardeşler, içerideki karanlık gündemi değiştirmek için ‘Suriye’ye karşı kutsal savaş’ lafını etmeye başladılar, işte bu sonun başlangıcı oldu.
Ne ABD, ne de AB, Mısır’da ordunun müdahalesi için ‘darbe’ kelimesini özellikle kullanmadılar.
Geçen hafta Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi’nin ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ile iki uzun görüşme yapması, müdahalenin arkasında ABD olduğu iddialarını güçlendiriyor gibi değerlendirmeler abestle iştigal etmek anlamına geliyor! Bunları konuşmanın anlamı bile yok! Çünkü, ABD her sene yalnız Mısır Ordusu’nun kullanımı için 1.5 milyar dolar yardım yapıyor. Yıllardan beri de bunu alenen sürdürüyor. Bu durumda ne konuşulup, ne değerlendirme yapılabilir ki!..
İki önemli yorumu köşeme alıyorum:
Birincisi MHP Lideri Bahçeli’nin.
“Mısır'ın bu noktaya gelmesinde iktidarıyla muhalefetiyle herkesin payı ve katkısı vardır. Her ne kadar Mursi hali hazırda mağdur rolünde ise de, kendisine verilen imkânları adaletli ve kapsayıcı kullanamadığından dolayı kusurludur. Ancak bu askeri müdahalenin demokrasiye sığar hiçbir yanının olmadığı ve hiçbir şekilde de hoş görülemeyeceği ortadadır. Mısır'daki yaşanan olumsuz gelişmelerin ve maliyeti oldukça fazla olan tecrübelerin bilhassa AKP hükümeti tarafından iyi okunması, dersler çıkarılması ve yorumlanması çok mühimdir.”
İkincisi, Gül’ün Mübarek’in devrilmesinden sonra Tahran yolunda yaptığı değerlendirme:
“Mısır halkının onuru zedelenmişti. Mısır büyük bir ülkedir, derin bir medeniyettir. Uluslararası platformdaki yeri bu değildi... Mısır ordusu kardeş kanı dökülmesini önlemekle büyük bir katkı yaptı... “
Son olarak belki herkesin bilmediği bir şeyi yazayım, siz de, eğer Mısır ile Türkiye’yi karşılaştırmak isterseniz, bunu yorumlayın:
Mısır’ın geçici Cumhurbaşkanı olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur bir Hıristiyan.
Erdoğan’ın kabinesinde henüz bir Alevi yok!