Kapışma derinleşiyor!..
Dün Akit Gazetesi’nin, nerede ise birinci sayfasının dörtte üçünü kapsayan manşetini görünce, AK Parti ile cemaatin kavgasının gerçekten de çok derin olduğuna artık iyice inandım. Çünkü Akit, cemaatın Zaman Gazetesi aracılığı ile gerçekleştirdiği bir rant hikayesinin belgelerini yayınlıyordu. Zaman Gazetesi’ne abone olmadan öğrenciler ‘Deneme Sınavı’na giremiyormuş!
AK Parti içinde önemli konumda bulunan iki arkadaşıma şu soruyu sordum:
“Erdoğan ne yapmaya çalışıyor? Tam da yerel seçimlerin arefesinde neden cemaatı karşına alıyor, böyle yıpratıcı bir gündem maddesine yoğunlaşarak partisinin ve kamuoyunun enerjisini gücün bölünmesi yönünde sarfediyor?
Bu soruyu yalnız ben değil, siyasetle ilgilenen, eminim herkes soruyor.
Şunu net olarak görüyorum ki, onlar da benim gibi puzzle’ın parçalarını yerleştirerek bir resme ulaşmaya çalışıyorlar!
Resmin içinde Erdoğan var, Erdoğan sonrası senaryolar var, en önemlisi de Cumhurbaşkanlığı seçimi var…
Arkadaşlarımdan biri asıl konuya parmak basıyor, “Şayet Erdoğan, Fethullah Gülen cemaatinin Çankaya yolunda kendisine destek vereceğinden emin olsaydı, dershane kapatma girişimi de dahil, cemaatin siyasi-ekonomik gücünü kırmaya yönelik adımları en azından bu sertlikte atar mıydı?” diyor ve olayın sadece dersahaneleri kapatmakla sınırlı kalmayacağını söyleyerek benim de yeni duyduğum bir ayrıntıyı açıklıyor:
“Sosyal Güvenlik Kurumu yayımladığı bir duyuru ile artık vakıf üniversitelerinin hastane haricindeki tıp merkezlerine giden hastaların parasını ödemeyecek. Bu da cemaatin dershanelerden sonra ikinci büyük gelir kapısı olan tıp merkezlerine ağır bir darbe vurulması demek oluyor!..”
Hüseyin Gülerce gibi cemaat sözcüleri de biliyorlar ki, dershanelerin kapanmasını 2015 yılına erteleyen Bakanlar Kurulu kararı, aslında David Fromkin’in Ortadoğu ile ilgili kitabı “Barışa Son Veren Barış’ı hatırlatıyor bana!.. Yani; savaş bitmiyor, taktiksel ‘sulh’ açıklamaları ile derinleşiyor!..
Diğer arkadaşım gülümseyerek daha zor bir konuya değindi:
“Vaktinin çoğunu kabullerle geçiren, sık sık frak giymek zorunda kalan bir cumhurbaşkanı olmak Erdoğan’a göre değil. Ona, devleti temsil edeceği, hükümeti atayacağı, yasaları onaylayacağı, TSK'ya başkumandanlık yapacağı, icraatın tümünü yönetip yönlendirebileceği bir makam gerekli ki, o da haliyle devlet başkanlığıdır.”
Ben de, “Ama bu olmuyor! Gücünün en zirvede olduğu noktada bile istediği boyutta anayasa değişikliği gerçekleştiremedi! Zaten artık zaman da kalmadı, şunun şurasında Cumhurbaşkanlığı seçimine 8 ay kaldı! Abdullah Gül, dershane konusunu ağzına aldı mı? Bakanlar Kurulu’nun erteleme kararından sonra ancak, ‘İyiye gidiyor’ demekle yetindi. Yani, cemaatle arasını pekiştiriyor! Nasıl olacak bu iş? Sakın Özal sonrası ANAP'ına dönüşmesin!..” deyince, arkadaşım, “Neden olmasın, pekâlâ mümkün! Erdoğan, Çankaya'yı siyasi kariyerinin son noktası olarak da görüyor ve arkasında bırakacağı AK Parti'yi çok da umursamıyor olabilir! Dahası, belki de kendisinden sonra varlığını nasıl sürdüreceği veya sürdürüp sürdürmeyeceği ile de ilgilenmiyordur!” şeklinde karşılık verince tekrar diğer arkadaşıma döndüm.
“Geçen gün İstanbul Sabah Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı: ‘Çılgın Proje'nin startı da hızlı oldu’ diye. Haberde, Erdoğan'ın önem verdiği projelerin başında gelen Kanal İstanbul Projesi'nde ani bir atağa geçildiğine dikkat çekilerek, üçüncü havalimanı aksında yer alan 5 köye kamulaştırma tebligatlarının ulaşmaya başladığı, proje alanındaki 7 maden şirketine de arazileri 3 ayda boşaltmaları için süre verildiğini yazıyordu. Bu boyuttaki bir projenin ne cumhurbaşkanlığı seçimine, ne de genel seçimlere yetişmeyeceği gerçeğini göz önüne alırsak, bunu nasıl yorumlamak lazım?” soruma da şu samimi, müthiş yanıtı aldım:
“Erdoğan, dünya durdukça kendi adıyla anılacak, hatta yapımı tamamlandığında hak vâki olmuş olursa adı "Recep Tayyip Erdoğan Kanalı" konulacak bir projenin temelini atıyor. Projeye hız veriliyor; çünkü Erdoğan vaktinin sınırlı olduğunu düşünüyor. Tarihe çok büyük tartışmalarla geçeceğini bilen bir liderin "ön alması"… Kendi döneminin resmi tarihini bizzat kendisinin yazması...”
Konuyu en iyi bilenlere sordum, işte yanıtlar böyle…