Dayanılmaz hafiflik…

YAYINLAMA: 09 Aralık 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 09 Aralık 2013 / 18.00

Dün gazetelerde bir holding sahibinin ‘dayanılmaz hafiflik’ içeren ilanını görünce önce aklıma yıllar önce okuduğum Çek romancısı Milan Kundera’nın ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ kitabı geldi. Onu düşünürken birden ünlü bir yağ firmasının reklam sloganında kullandığı ‘dayanılmaz hafiflik’ spotlarını hatırladım.

Holding sahibinin gazeteye verdiği, 200 liralıkTebrik ederim, başarılar dilerim” reklamıyla ‘dayanılmaz hafiflik’ sergilemesini komik, şaşırtıcı ve gayri samimi buluyorum.

Yani, “Müteahhitlik hizmetlerimiz maalesef haksız bir tasarrufla selefiniz tarafından pek itibar görmemişti. Başkan seçilirseniz, bu haksızlığı gözden geçirmenizi dilerim” demek mi oluyor?

            

Holding sahibinin, muhatap olmaya gayret gösterdiği kimse bir mühendis. Hem de çok zeki bir mühendis. 200 liralık reklamla göz doldurmaya çalışacağına, “Sevincimi, Gaziantep’in en büyük İlköğretim Okulu’nu inşaa edip, bu kentin halkına armağan ederek paylaşacağım” dese bir anlamı olur ve takdir edilir.

 

Diğer holding sahiplerinin bu gibi hafif reklamlara tevessül edeceklerini zannetmiyorum. Kadir Topbaş, ve Melih Gökçek için basında böylesine yağcılık kokan reklama rastladınız mı? Kutlama böyle 200 liralık reklamla olmaz, olmamalı! Bütün dünyada olduğu gibi bizde de bu işin medeni ve etik kurallar var. Tebriklerinizi telefonla veya mektup yazarak yapabilirsiniz. Ayrıca, seçim kampanyasına bağışta bulunabilirsiniz. Ama bunları usulüne uygun yaparsınız.

             

Artık holding sahiplerinin çoğunun ‘yaşam koçu’ var. (Yaam koçluğu, en basit anlatımla hayallerinizi planlara, planlarınızı da gerçeğe dönüştürmektir. Yaşamın her alanında daha fazla denge, samimiyet, enerji ve konsantrasyon sağlamanıza yardımcı olur.)

Tavsiyem, holding sahibi hemen kültürlü, bilgili, iyi eğitim görmüş genç bir adamı yaşam koçu edinirse, o tecrübesiyle böyle hatalara düşülmesini önleyecektir!

 


 

Cumhurbaşkanlığı ödülü kime verilmeliydi?

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Gaziantep’teki ziyaret ve incelemelerinden aklımda kalan en önemlisi, Zeugma Mozaik Müzesi’ni ziyaretiydi.

Gül, ziyareti sırasında mozaiklere duyduğu hayranlığı ifadeyle, “Zaten Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü de bu müzeye vermiştik” dedi.

 

Bu ödül konusunda yazacaklarım vardı ama yoğun gündemin içinde ertelemiştim. Gül’ün ziyareti konuya dönmem için vesile oldu. Ödül, Gaziantep’e getirilerek Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’e teslim edilmişti. Güzelbey’de teslim töreninde yaptığı konuşmada, Zeugma Müzesi'nin hayata geçmesiyle birlikte çok sayıda yerli ve yabancı turistin şehre geldiğini belirterek, "Zeugma'nın ortaya çıkması Gaziantep'te kültür ve sanatın kırılma noktası olmuştur. Bu unutamayacağımız bir hatıra olarak anılarımızda yer edecektir" demişti.

             

Konuyu iyi bilen birisi olarak yazıyorum. Zeugma Mozaik Müzesi’nin fikir babalığı ve yapımı konusunda Güzelbey’in ileride iyi niyetle hatırlayabileceğimiz bir dahli olmamıştır.

Müze, artık AVM ve otellerle adeta bir maskaralık alanına dönüşen eski fuar alanına yapılacaktı. Kasıtlı olarak yapılmadı, yaptırılmadı. Güya mimari proje hazırlatıldı! Ünlü mimar Gaziantepli Ali Esat Göksel, aylarca çalışarak, dehşet bir proje yarattı. Dünyada ses getirecek bir tasarımdı. Ama kabul görmedi, çünkü proje ‘kaks sayısına’ uymuyor diye çöpe atıldı! Bunların hepsi bir oyundu. Asıl yapılmak istenen iki şey vardı. Birisi fuar alanına bir AVM koyarak hem ‘gelir ve rant’ elde etmek, hem de başka bir AVM sahibine behre göstermekti. Diğeri de, Hamdi Akın’ın iki oteline kentin en değerli arsasını nerede ise bilabedel vermekti!

                          

Her iki istek de gerçekleşti. Güzelim fuar alanı, turizm sahasından çıkarılarak ranta teslim edildi. Müze de rakı fabrikasının arsasına yapıldı. “Burayı cami yapmak isteyen Eruslu’nun elinden zor kurtardım” diyen Güzelbey sözüm ona günah çıkardı, biz de inandık!..

 

 

 

Dayanılmaz hafiflik…