Mahalli gazetecilere dair…

YAYINLAMA: 12 Ocak 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 12 Ocak 2014 / 18.00

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde Gaziantep’e geldi. Bu arada Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti’nin yeni ofisinin de açılışını yaptı.

Gaziantep’e gelirken hangi duygularla geldiğini bilmiyorum, ama giderken pek de güzel duygularla ayrıldığını tahmin etmiyorum.

 

Haksızlık, dünya kurulduğundan beri vardır. Önemli olan haksızlıkla nasıl mücadele edileceğidir.

Küfür edebilirsiniz, fiziki saldırıda bulunabilirsiniz, beddua edebilirsiniz, tehdit veya şantaja başvurabilirsiniz hatta daha çirkin eylemlere de girişebilirsiniz.

Bu saydıklarımın hiç birisi olumlu netice vermez; ünlü atasözündeki, ‘Karpuz kesmekle yürek soğumaz’ misali, bir an için kişisel tatminliğin ötesine geçmez. Ama size çok şey kaybettirebilir.

Hukuk içinde kalıp, üslubunuza dikkat ederek haksızlığı kanıtlamak için vereceğiniz mücadele her zaman en akıllı ve etkili yoldur.

 

Kaldı ki, topluma önderlik yapma hevesindeki (görevindeki diyemiyorum!) gazetelerin üslup, tavır ve eylemlerinde azami dikkati göstermeleri gerekir. Çünkü, gazetelerin hayat bulduğu ortam demokrasi iklimidir. Bunu bozarlarsa, yaşam koşullarını yalnız kendileri için değil, herkes için ağırlaştırırlar.

Sözü, Atalay’la yapılan kahvaltı ve sonrasındaki açılış/toplantıda meydana gelen üzücü olaylara getirmek istiyorum.

Bazı gazetelerin resmi ilanları kesilirken, bazı gazeteler hiç de haketmedikleri büyük paraları rakiplerinin keselerinden kazandılar. Bunun nasıl ve neden olduğunun ayrıntılarına burada girmek istemiyorum, detayların okuyucuyu ilgilendireceğini zannetmiyorum!

Resmi ilanları kesilen gazeteler iki ay sonra yeniden ilan aldılar. Önümüzdeki aylarda bütün gazeteler büyük bir denetimden geçecekler.

 

Biraz tartışmalara isim vermeden değinmek istiyorum.

İlanı kesilen bir gazete, haksız ilan aldığını düşündüğü diğer bir gazetenin sahibini eleştirerek, “Sen kadronda 21 muhabir çalıştırdığını belirtiyorsun. Bir başkası daha var, o da senin gibi yalan beyanda bulunuyor. Sizlerin kadrosunda bu kadar muhabirin çalışmadığını herkes biliyor” deyip ağır ithamlarda bulunuyor, yakışıksız sözlerin sarfedildiği ortam birden elektrikleniyor.

İtham doğru! Yalnız iddia değil, belge de var. Ancak, üslup yakışıksız. Topluma örnek olması gereken bu gazetecilerin daha seviyeli tartışmaları beklenirdi.

İtham edilen taraf, yapılan haksızlığı bildiği için daha yumuşak ve hoşgörülü olabilirdi. İhlal edilen bazı kurallar varsa, bunu istisnasız hepsi yapıyor.

(Bilmeyenler için: Kadrosunda 21 muhabir bulunduğuna dair yanıltıcı, istismar edici belgeler beyan eden bazı gazeteler, 7 muhabir kadrolu diğerlerine oranla yaklaşık 2 misli fazla ilan alıyor. Bu da bir anlamda meslektaşlarının hakkını gaspetmek oluyor!)

 

Bunlar bir kenara, bazı gazetecilerin gazetecilik nüfuzunu istismar ederek devleti soyduklarına dair inanılmaz ithamlar, iddialar yüksek sesle dile getiriliyor. Bu iddiaların savcılık tarafından kovuşturma yapıldığına dair duyumlar da var. Eğer bunlar doğruysa, savcılık niçin açıklama yapmaz, anlayamadım. Belki de soruşturma sürdüğü için gizlilik kararı vardır, diye düşünüyorum.

 

Yine toplantıda, eski bir muhalefet milletvekilinin Atalay’a sözlü tacizde bulunmasını hiç hoş karşılamadım, Gaziantep’in imajını zedeleyici addediyorum, çok yanlış buluyorum.

Şimdi, şöyle mi düşünmemiz gerekiyor?

Basın İlan Kurumu ekibini ve Genel Müdür Atalay’ı korkuttuk, hakkını avucuna koyduk!..

Böyle mi denecek?

Yoksa, “Biz Gaziantep’i böyle bilmezdik! Ayıp ettiler!” sözü mü daha doğru ve gerçekçi olarak kabul görecek!

İyi bir intiba bırakılmadı. Hiç iyi olmadı!

 

Gaziantep’te 16 günlük gazete yayınlanıyordu. Şimdi bu 14’e düştü. Bu kadar gazete çok fazla! Daha önce de yazdım, kağıt israfından başka bir şey değil. Neden bu yanlışlığa gelindi, bu ayrı bir konu. Ama, bir şekilde bu gazetelerin sayıların azaltılması lazım. Basın İlan Kurumu da bunu söylüyor; madem resmi ilan yayınlayarak devlet desteği alıyorsunuz, daha iyi gazeteler yayınlayın, yoksa ilan vermeyeceğiz, diyorlar. İlk uygulamada; yanlışlık, haksızlık yapıldığı düşüncesi ile tepki oluşmuştu.

 

Biraz da gazetecilerin yeni dernek ofisinden söz etmek istiyorum.

Cemiyet başkanı bir meslektaşına elden götürdüğü davetiyeyi verirken, 360 metrekare ofıs için 250 bin lira dekorasyon, mefruşat ve bilgisayar alımı için para harcadığını söylemiş.

Çok şaşırdım. Büyük para!

Şunu sormak istiyorum: Bu parayı kim verdi?

Cemiyet başkanı henüz hayata yeni atılmış bir genç olduğuna göre parayı babasından almış olabilir. Babası çok zengin bir insan. Oğluna o parayı su içinde verebilir. Oğlu da açıklama yapıp, cemiyete jest yaptığını, parayı kendi kişisel bütçelerinden karşıladığını beyan eder, mesele kapanır.

 

Ama, böyle değilse, bu kadar büyük parayı cemiyeti dekore ediyoruz diyerek işadamlarından topladıysa, bu kesinlikle kabul edilemez!

İşadamları bu kadar parayı niçin ve neden versinler?

Burası bir hayır kurumu değil ki!

 

Bu kadar şatafata neden gerek duyulmuş, yadırgadım.

Gazetelerin bütçeleri son derece mütevazı. Dernek ofislerinin de öyle olması daha uygun olmaz mıydı?

Her ne ise, hayırlı olsun.

Ancak, başkan parayı nereden temin ettiğini, kesin rakamlar vererek açıklamalı. Aksi halde şaibeden kurtulamaz.

Gazeteciler bizzat şeffaf olmalılar ki, toplumdan da aynı tavrı beklemeye hakları olsun.

Bilmeyenlere hatırlatmak isterim:

Saygınlık, nicelikle değil, nitelikle kazanılır.

 

 

Mahalli gazetecilere dair…