Gelişmeler üzerine…
Türkiye’nin en etkili gazetesi ‘Hürriyet’in dünkü manşeti şöyleydi: Ses Bombası
Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal’in arasında geçtiği iddia edilen özel konuşma Pazartesi gecesi internete geç saatte konunca yaygın basın gerektiği gibi değerlendiremedi. Ertesi gün olay pişirilmeye başlandı, gazeteler de ancak dün servis ettiler. Hürriyet böyle bir manşeti uygun gördü.
Ses bombası ne demektir?
Yanıtı çok basit: ‘Kuru gürültü’ demektir!
Hürriyet, olup biteni zeka fışkıran bir kıvılcımla doğrusu mükemmel özetlemiş.
Ses bombası, çok büyük gürültü ile patlar. Herkesi korkutur ve bir an için sindirir!
Sonra etrafa bakarsınız, bir şey yok!
Ama herkes gürültüye evinden, dükkanından fırladığı için sağlıklı bilgiye ulaşmanız zaman alır, zira her kafadan ayrı bir ses çıkar! Hürriyet, böyle demeye getiriyor.
Suriye’ye bulaştığımızda sürekli yazmıştım, “Burası Ortadoğu, belanın merkezi! Burada ne olduğunu kolay anlayamazsınız, burada hiçbir şeyi mantıkla çözemezsiniz!” demiştim.
Uzun yıllar hep uzağında durduk. Ama artık içindeyiz, aslımıza rücu ettik!
Bu bölgenin ayrı bir felsefesi var. İngilizler ve Amerikalılar bile bir asırdan fazla kaldıkları bu bölgeyi çözemeden kendi inisiyatifleri ile ayrıldılar/ayrılıyorlar!
Bir zamanların yarı tanrısı Saddam kaçtıktan sonra saklanan milyarlarca Dolar ele geçirilmiş, ‘bu kadar da olmaz’ diye şaşkınlıkla karşılanmıştı!
Yine Mübarek’in 25 milyar Dolarlık bir serveti olduğu iddia edilmiş, mahkemeye, etrafa zarar vermesin diye yırtıcı hayvanların konduğu kafese konularak getirilmişti!
Özetle, bu bölgede her şey abartılıdır, gerçeğe ulaşmak ise çok zordur. Mübarek, epey eziyet çekti ama sonunda evine döndü. Saddam da idam edilmese şimdi eskisinden de popüler ve güçlü olurdu!
Hürriyet’le başladık, Hürriyet’le devam edelim.
Yaygın basın ikiye ayrıldı: Ne olursa olsun Başbakanı zinhar destekleyenler ve Erdoğan hükümetini eleştirebilenler.
Eleştirebilenler de ikiye ayrılıyor: Kararlılıkla Erdoğan hükümetinin üzerine gidenler ile gazetecilik ilkelerini mümkün olduğu kadar uygulayan gazeteler.
Hürriyet, Türkiye’nin en önemli gazetesi. Büyük ağırlığı var. Sahibi Aydın Doğan’ın şirketlerinin vergi denetimi geçirdiği dönemde Hürriyet, Erdoğan’a boyun eğmek zorunda kalmış, bazı yazarları ile yolları ayırmış, hatta genel yayın yönetmenini bile değiştirmişti.
Aynı Hürriyet bugün, dünden farklı bir cesaretle gazetecilik yapmaya çalışıyor. Bazı yazarları, AB normlarındaki gazetecilik ve yazarlığı kararlılıkla uyguluyorlar. Ancak, Hürriyet’in birinci sayfası için henüz aynı değerlendirmeyi yapmak mümkün değil.
Kısa bir süre önce Hürriyet, Erdoğan’ın Meclis kürsüsünde gazetenin bazı manşetlerini eleştirip, “Emir ve talimat alıyorlar” demesi üzerine, Başbakan’a birinci sayfadan dişe dokunur yanıt vererek, Erdoğan’ın itham ve iddialarını reddetti.
Bu yanıt çok önemliydi.
Hürriyet’in değiştiğinin aleni duyurusuydu!
Tabii ki, özenle kaleme alınmış ama alttan almayan, kararlı bir üslupla yazılmış cevabi bir yazıydı.
Yazının başlığından son cümlesine kadar Hürriyet dik durduğunun, durmaya da devam edeceğinin sinyalini veriyordu.
Biraz ürperti, biraz da endişe ile okudum!
İlk aklıma gelen, “Bakalım başlarına neler gelecek!” oldu. Gerçi olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, disiplin kurulunun ceza konusunu görüşmeye ve icraata vakti kalmıyor!
Ama asıl ne düşündüm biliyor musunuz?
Hürriyet’in küresel istihbarat kaynakları diğer gazetelerle kıyaslanmayacak kadar ileridir. Ertuğrul Özkök’ün Aydın Doğan’a ve Hürriyet’e yoktan var ederek yarattığı çevre fevkalade önemlidir.
Şubat başında Almanya’ya gittiğinde kaldığı Ritz Carlton’dan yazdığı yazıda zekamızla dalga geçercesine, asansöre binerken gördüğü beyaz saçlı bir adamı Türkiye’nin Berlin Büyükelçisine benzetiyor ve jeton düşüyor! Özkök şöyle diyor: “O an Başbakan Erdoğan’ın burada kalacağını tahmin ettim. Anlayacağınız tesadüfen Başbakan’la aynı otelde kalıyor olacağız.”
Almanya’ya Erdoğan’la ilgili havayı koklamaya gittiğine şüphe yok. Yazarı olduğu Almanya’nın en büyük gazetesi Bild’in genel yayın yönetmeni, yakın arkadaşı Kai Diekmann ile neler konuştuğunu haliyle yazmadı. (Bu arada ilk yazısında anons koyup da dokunmadığı konuyu yutturdum zannetmesin!) Ama tahmin etmiştim. İşte Hürriyet’in o cesur açıklamasından sonra tahminim netleşti.
Aşağı yukarı biliniyordu ama, Özkök’le gelen son istihbarat, Hürriyet’in tavrını daha da belirginleştirdi: Başbakan Erdoğan gidiciydi!
16 Mayıs 2013 Amerika gezisi ve beyzbol sopası aslında karar öncesi son aşamalardı. Gezi Parkı olaylarından sonra da resmi tebligat yapıldı.
17 Aralık yolsuzluk operasyonu, 24 Şubat telefon tapeleri, gelecekteki videoları ve şu anda bilemediğimiz başka operasyonları ben bu öngörü ile değerlendiriyorum.
Özetle, çok heyecanlı bir film seyrediyoruz.
İhtiras, kin, nefret, intikam, kumpas ve macera, hepsi bu filmde!..
Esas oğlan zor durumda!
Hep birlikte yaşayıp göreceğiz...