Istıfıl olun!..
Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’e önemli bir toplantıda şu soru soruluyor:
“İngiltere’nin en önemli 3 sorunu nedir?”
Blair, hemen “eğitim” diyor.
İkinci sorun için kısa bir süre düşünüyor, sonra “yine eğitim” diyor!
Üçüncü sorunu belirlemek için daha uzun düşünüyor ve “o da eğitim!” diyor.
Yani, İngiltere’nin en önemli 3 sorunu: Eğitim, eğitim, eğitim…
Gazeteci Utku Çakırözer, 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra ağır hastalığı nedeniyle geçenlerde tahliye olan İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu ile hastanede fizik tedavi programı arasında görüşme fırsatı buluyor.
Kısa da olsa ilginç ve de hüzünlü sohbet sırasında Prof. Hilmioğlu, “Cezaevine girmeden ‘Türkiye’nin sorunlarını say’ deseler, 1’den 10’a kadar ‘eğitim’ derdim. Ama şimdi birden ona kadar ‘adalet’ diyorum. Bu ülkede insanca yaşayabilmenin temeli adalet” diyor.
Birisi bir başbakan, diğeri bir rektör, ikisi de eğitimin önemini vurgularken, Prof. Hilmioğlu başına gelenlerden sonra en önemli şey ‘adalet’ diyor.
‘Adalet mülkün temeli’ deyişi aşağı yukarı bütün ülkelerde var.
Siz hiç, eğitim veya sağlık bir ülkenin temelidir lafını duydunuz mu?
Hayır! Devletin temeli adalettir.
Adalet, hepimize eğitimden de, sağlıktan da öncelikle lazım olan, en temel haktır.
Cemaatin yargıyı nüfuzu altına alarak, kayıtsız şartsız milletin olan egemenliği kendi hizmet anlaşına göre düzenlemesinin kabul edilir bir tarafı, mantığı, etiği, vicdanı var mıdır?
Yargının bu durumunu öğrenenler, davaları olanlar, adalete nasıl inanacaklar, saygı duyacaklar? Davaları sonuçlanan insanların kafalarında hep aynı şüphe olmayacak mı: Acaba!..
Ne korkunç bir şüphe!
Karar doğru da olsa, yanlış da olsa hep aynı şüphe, acaba!..
Yalnız, cemaatin adamı veya değil ayırımı olmamış! Koskoca Adalet Bakanı (eski) kararını beğenmediği hakim için, Başbakana, “Efendim hakim Aleviymiş” diyebiliyor. Yani, ‘Biz Sünniyiz, o hakim Alevi, bizden değil’, demeye getiriyor!
Adalet mülkün, yani devletin temeli olduğu deyişinin bir safsatadan ibaret olduğu anlaşılıyor. Yani, bu devletin temeli ne yazık ki derinden oyularak çürütülmüş!
Cemaatle iktidardaki AK Parti arasında tercih yapmakta zorlanan, ‘Kırk katır mı, kırk satır mı’ benzetmesi yapanları akıllı da bulmuyorum, haklı da bulmuyorum!
Ne olursa olsun, halkın oyu ile seçilmiş bir iktidarın altını oymak, lüzumu halinde kullanılmak üzere nasıl olduğu ayan beyan meydana çıkan hakim (!) kararı ile veya korsan telefonları dinlemenin, görüntü arşivlemenin devletin çökmesi için yapılan bir eylem olarak kabul edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bazı polisin, savcının, hakimin, idarecilerin cemaat adı altında örgütlenmesiyle, hükümetin asla tasvip ve kabul edilemeyecek eylemlerinin meydana çıkmasının değerlendirmesini yargı yapmalıdır.
Demokrasilerde, başka bir yol olabilir mi?
Muhalefetin ağır, çok ağır baskısı, yeri göğü inletmesi, hatta başbakana peşinen hakaret edebilmesi hala Türkiye’nin demokrasi sacayağı üzerinde durabildiğini gösteriyor.
Ancak, seçimlere o kadar uzun bir süre var ki!
Daha 25 gün var, tansiyon sürekli artıyor, sanki sonu kötü bitecek gibi duruyor.
Cemaat, gizli kaydedilmiş telefon konuşmalarını servis etmekte çok hünerli davranıyor!
Çok ince hesaplar yapılmış!
Bu işler öyle birkaç haftada organize edilecek şeyler değil!
Uzun zaman önce bugünler planlanarak hazırlık yapılmış.
Karşı taraf hazırlıksız yakalandığı için hala cemaatin gerisinde!
Ama önümüzdeki günlerde hükümetin bir şeyler yapacağı kesin. Bununla ilgili ipuçlarını geçen gün Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak vermişti.
Uluslararası çevrelerde cepheyi genişletmemek için başbakanın Mustafa ve Ali Koç’la gerginlikten uzak görüşmesi, akl-ı selimin hala tam kaybolmadığına işaret olarak kabul ediyorum.
Şurası kesin!
Başbakan yoluna vuruşarak devam edecek.
Hangimizin son bir yıl içerisinde yaptığı telefon konuşmalarını birisi derleyip internete koysa, kim kimin yüzüne bakabilir?
Sosyal medyada montajlanan bir fotoğrafta, çocuğun biri Hoca Efendi’nin karşısına dikilmiş, “Babam söyledi, sen bizim telefonlarımızı dinliyormuşsun” diye safça soruyor...
Hoca Efendi de, “Evladım o senin baban değil” yanıtını veriyor.
Bu işin sonu kaos! Kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir kirlilik var!
Bu ülke çok güzel bir ülke. Aynı zaman diliminde 4 mevsimi yaşayabilen, Clinton’ın deyişiyle dünyadaki konumu en stratejik olan, kendi kendine yetebilen, üç tarafı denizle çevrili, herkese yetebilecek kadar nimeti mevcut olağanüstü bir ülke...
Ama içinde yaşayanlar bunun kıymetini vallahi, billahi bilmiyorlar.
Bilenlerin ise elinden bir şey gelmiyor.
Antep’in ne güzel bir deyişi vardır:
“Istıfıl olun!..”