Sağlık

YAYINLAMA: 07 Mayıs 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 07 Mayıs 2014 / 20.00

Bugün bütün gazetelerin birinci sayfalarında haberi okuyacaksınız.

Adana’da, Cariye Mercan Hanım önceki gün sabah uyandığında dayanılmaz acı içinde kıvranmaya başlar. Eşi İlyas Mercan hemen Adana Devlet Hastanesi acil servisine götürür.

Yapılan tetkikler sonucu apandisit teşhisi konur ve genel cerrahi servisine sevkedilerek ameliyat sırasına alınır.

Saat 08.00’den itibaren ameliyathanenin önünde sırasını bekleyen Cariye Hanım, bir ara içeri alınır, ama hemen sonra sırası gelmediği için dışarı çıkarılır.

Eşi İlyas tepki gösterince saat 16.00’da tekrar içeri alınır.

Bu sırada İlyas Mercan doktora yüksek sesle diklenir, “Bu saate kadar neden ameliyat etmediniz, eşim burada sabahtan beri perişan oldu” der.

Doktor da sinirlenerek, “Sen bana bağıramazsın, sesini yükseltemezsin, hastanı ameliyat etmiyorum git nerede ameliyat ettiriyorsan ettir” diyerek ameliyat kıyafeti giydirilmiş hastayı kovar. Hasta sahibinin özür dilemeleri, yalvarmaları netice vermez, ambulans bile çağırmadan hasta sedye üzerinde kapı dışarı edilir.

Cariye Mercan, 500 metre ilerideki Dr. Aşkım Tüfekçi Çukurova Devlet Hastanesi’ne götürülür. Ancak, buradaki tetkiklerde apandisit teşhisi konmaz. Kistten şüphelenilir, daha ileri tetkikler yapılır.

 

Hastaneler gazetelerin haber kaynağıolduğu için her zaman gazetelerin muhabirleri hazırolda bekler.

Bağırık çağırık derken, kameralar görüntü almaya, muhabirler olayı sorgulamaya başlar. 15 dakika sonra haber ve görüntüler hemen bütün internet sitelerine girer, duymayan kalmaz. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’ta İl Sağlık Müdürü’ne derhal gerekeni yapması talimatını verir.

İnternet, televizyon derken bakanlık da devreye girer, hemen Adana’ya “Ne oluyor ?” diye sorarlar.

Olay böyle! Belki biraz abartısı vardır, belki de daha kötüsü olmuştur.

Doktor için soruşturma açılacaktır. Zaman içinde gerilen sinirler yatışacaktır ve soruşturma neticesinde de hiçbir şey çıkmayacaktır.

Ama doktorun kariyerine olumsuzluklar yansıyacaktır. Üzerindeki baskı artacaktır, muhtemelen başka bir hastaneye tayin edilecektir. Yani, doktor yaptığına, daha sonra iyi düşününce, muhtemelen üzülecektir, belki pişmanlık da duyacaktır.

Ancak…

Olay saat 16.00’da olduğuna göre, kimbilir o doktor o saate kadar kaç ameliyata girdi, ne komplikasyonlarla karşılaştı, ne risklere bulaştı, yorgunluktan elleriyle beyni nasıl birbirine komuta edemez hale geldi, bunu kamuoyu bilmeyecek ve yalnız doktoru suçlayacak.

Bu da olayın başka bir gerçeği…

 

Cerrahların işi çok zor ve sayıları çok az.

Hasta haklı, hasta sahibinin psikolojisini düşünürseniz, o da haklı. Doktor ise çaresiz demeyeyim de, doktorların da insan olduklarını, onların da psikolojilerinin bozulabileceğini kabul edelim.

 

Her yere hastane yapmakla, birbirinden güzel mekanlar yaratmakla iş bitmiyor.

Bu hastanelerde çalışacak, insanlara sağlık hizmeti verecek doktorların da yetiştirilmesi, daha da kaliteli eğitim verilebilmesi için tıp eğitimine özel önem verilmesi, bu sekörün önünde bütün kapıların açılması son derece önemlidir. Bu görevi hemen yapması gerekenler bir gün kendilerinin de doktora ihtiyacı olacağını unutmamalıdırlar.

 

 


Adalet

 

Hangisi daha önemli ? Sağlık mı? Adalet mi?

Sağlığı yazdım, bu da adalet...

 

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir şikayet nedeniyle şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırıyor!

Yapılan işlem yasalara uygun değil. Türkiye hop oturup kalkıyor! Savcı Demir’in geçmişteki eylemlerine bakınca, bu ifadeye davet maksatlı gibi duruyor! Zaten olup bitenden de anlaşılıyor ki, Savcı Demir’in isteği de buydu! Bir anda Türkiye’nin en çok konuştuğu hukuk adamı oluyor!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da grup toplantısında savcı Demir’i çok ağır ithamla yükleniyor:

Tetikçi bir savcı vardı, beni ifadeye çağırmış. Aslında doğrusunu isterseniz  hiç üzülmedim, sadece gülüp geçtim. Benim merak ettiğim bu adamın hukuk diplomasını kim verdi? Bu adam gerçekten savcı mı, değil mi, onu merak ediyorum.

Benim ifademi alacakmış bu savcı bozuntusu! Kim oluyorsun sen, kim oluyorsun?Ben namussuzların hepsinden daha cesurum.



Bunların hepsinin hesabını soracağız. Gün ola harman ola, hesabını soracağız.

 

Savcı Demir önce yoğun tepkiler üzerine, "Benim böyle bir muameleye maruz kalmamın temel nedeni 17Aralık darbe girişimlerine ilk karşı çıkan savcı olmamdır. Kılıçdaroğlu'nu UYAP'a 'şüpheli' olarak kaydeden ben değilim. Dosya sehven bana gönderilmiş" diyerek, toplumun olayları anlama ve değerlendirme kapasitesiyle dalga geçiyor, sonra da Kılıçdaroğlu’na bir televizyon kanalında canlı yayına katılarak cevap veriyor.

Önce "Sen kimsin?" sözlerine ironik bir yanıt vererek, "Ben Kahramanmaraşlı savcı Mehmet Demir'im. 1983 İstanbul Hukuk Mezunuyum" diyor!

Sonra da, “Bana, 'savcı bozuntusu' demiş. Yaptığım işi hiç eleştirmeden doğrudan şahsıma saldırmış. Ben de çıkıp şimdi O'na, 'bozulmamış saygısız' veya 'bozuntu olmayan nezaketsiz' desem ayıp olmaz mı?” diye ekliyor!

Nihayet kendini Edirne’ye süren HSYK’ya da veriştirmeyi unutmuyor:

HSYK'nın kararı usule, yasaya, nezakete ve adalete uygun değildir. Sehven davetiye göndermenin müeyyidesi de bu değildir. Hakkımda daha önce inceleme veya soruşturma başlatmadan geçici görevle Edirne'ye göndermesi şaibeli bir işlemdir. Kaldı ki 4 ay önce adalet.org isimli sitede yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi 26 Aralık 2013'ten sonra darbeye destek anlamına gelecek açıklamalar yapan HSYK'nın 13 üyesi şaibeli hale gelmiştir. O yazıda da belirttiğim gibi benim hakkımda da yapacakları bütün işlemler şaibelidir.

Adalet mefhumunu vatandaşın kafasında bu hale getirmenin zararını milletçe göreceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmamalı!

Benim kişisel kanaatim, adalet, hiç tereddüte yer yok ki, sağlıktan da, her şeyden de daha önemlidir.

Sağlık