Gaziantep Adliyesi'nde tarih yazıldı...
Gaziantep yine Türkiye’nin gündeminde. Bu kez hukuk alanında.
Aslında Antep sürgün yeridir. Kendi rızası ise gelenler hariç, tayin ile gelenlerin bir kısmı sürgüne gönderilenlerdir.
Bu nedenle geçen hafta Gaziantep Adliyesi’nde olanlar çok dikkatimi çekiciydi.
Önce özetleyelim...
Gaziantep 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Avukat Muharrem Ercan, savcı ile hâkimlerin aynı kürsüde yan yana oturmasının “iddia” ile “hükmün” birleşmesi anlamına geldiğini belirterek, silahların eşitlik ilkesi, adil yargılanma ilkesi gereğince savcının kürsüden inmesini talep etti. Savcı Ali Arslan, takdirin mahkeme başkanına ait olduğunu, hakimin oturma düzenini değiştirebileceğini söyledi. Hakim Orhan Gazi Ertekin ise, savcı ile avukatların eşit düzende oturmasına hükmederek sanık avukatlarını kürsüye çağırdı ve yanına oturttu. Ertekin, duruşma salonunda gerekli düzenlemenin yapılması için de Başsavcılığa yazı yazdı.
Burada önemli olan Hakim Ertekin, fiili bir duruma imza attı!
Olayın yansımaları…
Ertekin’in Avukat Muharrem Ercan’ı yanında oturtması hukukçuların tartışma platformu adalet.org’da da günün konusu oldu. Hakim ve savcılar, genel olarak Ertekin’i eleştirirken avukatlar Ertekin’in uygulamasını savundu.
Bir savcı şöyle diyor: “Asliye ceza mahkemelerinde savcının duruşmalardan çıkarıldığına dair yasal düzenleme yapıldığını bile bile Ertekin’in şov şeklindeki bu davranışını medyatik olma isteğine bağlıyorum”.
Tamam doğru da, ya diğer mahkemeler! Şov yapıyor demekle savcı düşünmeden yorum yapmış.
Bir avukatın yorumu ise hayret! denecek kadar ilginç: “Hakim yüksekte olmalı. Savaş mı yapılıyor ki, silahlar eşit olsun? Hakim duruşma salonuna, oradaki herkese karşı hakim olabilmesi, ortamı daha net gözlemleyebilmesi ve psikolojik olarak da mutlaka üstte olmalı.”
Hakimin yüksekte olması tartışılmıyor ki! Konuyu kavrayamamış. Sonra, ‘Silahların eşitliği’ ilkesinden kasıt,
Hukuk devleti ile anayasal bir ilke olan eşitlik ilkesinin usul hukukundaki uzantısıdır. İddia ve savunma makamlarından birinin diğerine tercih edilmemesini ve tarafların eşit güç ve imkânlara sahip olmasını ifade ediyor. Yoksa ortada savaş mavaş yok!
Avukatın yorumu vahim! olduğu için konuyu biraz daha derinleştirmek lazım. Her ne kadar ilke, "silahların eşitliği" olsa da burada kastedilen birebir aynı yetkiler değildir ve olamaz da. Çünkü makamlar ve görevler farklıdır ve dolayısıyla yetkilerinin farklı olması da kaçınılmazdır. İlkenin adı, Ortaçağda şövalyelerin düellolarında silahların birebir aynı olması gerekliliğini ifade eden "silahların eşitliği" kuralından gelmektedir. Ancak bu ilke ceza muhakemesinde eşitliği değil, denkliği ifade etmektedir.
Avukatın kafasını belki de anglo-sakson deyim olması karıştırmıştır!
Sonuç...
Hakim Orhan Gazi Ertekin tarihe geçti.
Yarattığı fiili durum neticesinde bu ilke nasıl olsa bir şekilde bugün veya yarın gerçekleşecek. Hukuk tarihine de geçecek! “Gaziantep 6. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Orhan Gazi Ertekin…” diye başlayıp konu uzun uzun anlatılacak…
Diğer olay, hakimin yargıladığı kişiye bağırıp çağırması, çok ileriye gitmesi üzerine yanındaki savcının kağıt üzerine yazdığı, ‘Sabır’ kelimesini hakime göstermesiydi. Ancak bunun tarihe geçecek bir özelliği yok! Çünkü bilinen, Antep’te bazı hakimlerin bu fiili sık sık uyguladığıdır!
Sanki haydan gelen huya gidiyor!..
Ham petrol, doğal gaz derken Ortadoğu’ya trilyon dolarlar akıyor.
Ama bir türlü iki yakaları biraraya gelmiyor. Halk sefalet içinde! Sürekli savaş halinde, birbirlerini öldürüp duruyorlar! Bütün paraları halkın rızkından kesip silaha yatırıyorlar.
Daha modern, daha çok insanı öldürecek silahlara yatırım yapıyorlar.
Bu arada bilmem İsrail’in dünyanın en büyük dördüncü silah üreticisi olduğunu biliyor musunuz?
İsrail tank, tüfek, uçak üretmiyor ama bunları etkili kılan programları yazarak, istihbarat araçları üreterek bu sektörün en önemli oyuncuları arasında yer alıyor. Düşman kardeşler de bunları dünyanın parasına satın alarak birbirinin neslini kurutmaya çalışıyor!
Çalışmadan, üretmeden kolay para kazandıkları için iflah olmuyorlar. Topraklarındaki petrolü bile Amerikalılar çıkarıyor. Zaten tembeller, daha da tembelleşiyorlar. Böyle bir coğrafyada sağlıklı bir ulus olabilir mi?
Türkiye’nin şansı toprağın altından petrol fışkırmaması!
Bunun sağladığı bir sürü yarar var ama Avrupa’nın çalışma disiplini ve zekası olmadığı için biz de muasır medeniyetin gerisinde kalıyoruz. Atatürk’ün, “Türk milleti zekidir, çalışkandır...” demesi, bir eksikliğin giderilmesi için teşvik ve hedeften başka bir şey değildir.
Ne kadarı gerçekleşti, dünya istatistik rakamlarına bakınca anlaşılıyor!
Bir de bu ‘Mehter marşı’! Bunu kim yazdıysa, üzerimize kim giydirdiyse çok büyük kötülük yapmış! Bir türlü kurtulamıyoruz, iki ileri, bir geri...
Not: Yukarıdaki yazıyı okuduktan sonra acaba abarttım mı diye düşündüm! 2. Dünya savaşında 50 milyon kişi ölmüştü! Ortadoğu’da daha bu rakama ulaşılamadı! Yani durum o kadar da kötü değil gibi!..
Dünkü operasyonların ardından ‘Ezgi’ler!..
Etme bulma dünyası…
Keser döner sap döner…
Akşam yediğin hurmalar…
Falan filan…
Bu faydasız atasözlerini geçelim artık.
Bu zihniyetin bizi sürüklediği cehennemden çıkalım artık. Polislerin yeri gazeteler, üniversiteler, televizyon kanalları değildir. Olmamalı.
Bu nefret döngüsü, bu rövanş nereye kadar sürecek…
Bu ülke insanı bu savrulmaları, bu hoyratlıkları, bu tansiyonu daha ne kadar kaldırabilecek…
Endişeyle izliyoruz.