Aslı astarı olmayan hamaset söylemleri
Önceki gün kahvehane tuvaletinden geç çıktı diye 35 yaşındaki genç bir adam kurşunlara hedef olarak öldürüldü.
Toplumda adam öldürmek için “sudan” sebeplerin yerini tabiri caizse “b…..” sebepler almış durumda.
Zira dün de bir insan bozuntusu çarpıştığı motosikletliden arabasına boya bulaştı diye 21 yaşındaki gencecik boyacıyı kurşunlayarak öldürdü.
Siz gelir dağılımdaki adaletsizliğin her geçen gün daha da derinleşmesinin üzerine bir de aslı astarı olmayan “hamaset” söylemlerini yığıp, sürekli toplumun nefret duygularını tahrik ederseniz olacağı budur.
***
Farkında mısınız?
Cumhuriyet kurulalı beri bu toplum hep nefretle, düşmanlıkla, öfkeyle doldurulmaya çalışılır.
Tarihimizin şanlı sayfaları bahanesiyle çoğu gerçek dışı söylemlerle düşmanlıklar içten içe körüklenir hep.
Zaten milli bayramlarımızın ana teması da “Yunanlı’nın denize dökülmesi”, kentlerimizin “Düşman işgalinden kurtarılması” dır.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” mantığı ile, yalnızca geçmiş değil, genç nesillerin de dimağını zehirleriz.
Etrafımız düşmanlarla çevrili, komşularımızın yarıdan fazlasının bizim topraklarımızda gözü olduğuna inandırarak büyütürüz yeni nesilleri.
***
Bu kentin önceki dönem belediye başkanını ele alalım mesela. Gaziantep, onun büyükşehir belediye başkanı olması şanssızlığını yaşamadan önce “Dokurcum Değirmeni” diye bir vakadan hiç kimsenin haberi yoktu.
O belediye başkanı olduktan sonra ortaya bir “Dokurcum Değirmeni’nde şehit düşen çocuklar” hikayesi atıldı ve birilerine para kazandırmak için bir anıt yaptırıldı.
Sonra o anıtı yapanların biraz daha fazla para kazanması gerektiği için, Antep işgali sırasında çatışmaların asla odak noktasında olmayan kalenin üzeri asker heykelleri ile dolduruldu.
****
Bir gün, “Sizin gibi birine hiç yakışmıyor. Kentin her tarafını asker heykelleri ile doldurdunuz. Bu kente gelen turistlere ayıp değil mi” diye sitem ettiğimde. “Ha öyle mi o zaman bir kısmını kaldırtalım bari” diye geçiştirdi lafı.
Bu kentin insanlarının zihnine kin ve nefret tohumları eken o zat-ı muhterem bugün milyoncuklarını Avrupa kentlerinde harcayıp geziyor.
Ve ne Antep’i, ne bu kentte yaşayanların sorunlarını, ne de kente yaptığı kötülükleri düşünüyor.
***
Elbetteki, kentlerin, ülkelerin tarihleri anılmalı, anlatılmalı ve gelecek nesillere aktarılmalı. Ama biz hem sahte bir tarih anlatıyoruz, hem de düşmanlıkları tahrik ediyoruz.
İnsanları kendisiyle, çevresiyle barışık, huzurlu ve mutlu bireyler olarak yönlendirmek yerine, sahte düşmanlar yaratırken farkında olmadan, kendi insanlarımızın da birbirine düşman olmasının zeminini hazırlıyoruz.
***
Şimdi tanrı aşkına, tuvaletten geç çıktı diye adam öldürmeyi, arabasının üzerine boya bulaştırdı diye gencecik canlara kıymayı hangi Türklük, hangi müslümanlık, hangi insaf, hangi vicdan ve hangi insanlıkla açıklayacaksınız?
Toplumun ruh sağlığı bozuk, insanlar kendinden başkasını düşman görüyor. Bu ülkenin hem öldürüp, hem mağdur edebiyatı yapmasını kendisine örnek alıyor.
Önüne çıkanı, gözünün yaşına bakmadan öldürüyor.
Ve hamaset söylemleri ile topluma nefret ve kin tohumları serpeleyenlerin hiç vicdanı sızlamıyor.
***
Biz Ermeniler’i öldürdük, evlerinden, yurtlarından kovduk, sonra da tüm mallarına el koyduk diyen bir tanrının kulunu bulamazsınız. Ama olmayan 6 bin 317 şehit palavrasının arkasında mutlaka Fransız ile işbirliği yapan Ermeni çeteleri vardır.
***
Aradan yıllar geçmiş, nesiller değişmiş, dünya değişmiş, dengeler değişmiş, biz halen “Vurun Antepliler namus günüdür” noktasında duruyoruz.
Ve Antep’te yaşayanlar gerçekten de vuruyorlar!
Ama birbirlerini!
Ne mutlu size!