Huzursuzluk

YAYINLAMA: 24 Kasım 2011 / 18.00 | GÜNCELLEME: 24 Kasım 2011 / 18.00

Huzursuzluk  tehlikeli tırmanıyor.


İçerde, dışarda ve ekonomi de istikrarsızlık rahatsız edici boyuta yükseliyor.


Önce komşu…


Dün akşam saat 19.00’da Suriye’de gün içerisinde öldürülenlerin sayısı 45 idi. Esad, ayakta durabilmek için sürekli öldürmeye mecbur! İki taraf daha da keskinleşecek, ölü sayısı artacaktır.


Suriye içinde o kadar çok unsuru birlikte barındırıyor ki… Sünnisi, Alevisi, Hizbullah’ı, Hamas’ı, Ermenisi, İran’ı, Lübnan’ı, Aşireti, Cemaatı hepsi bir denge içinde birlikte yaşıyor.


Esad gidince, bozulacak dengelerin altından nasıl kalkılacak?


Generallerin denetim için sınıra, Karkamış’a gitmesiyle, Ruslar’ın 3 savaş gemisinin Suriye limanına girmelerindeki senkronizasyon çok dikkatimi çekti. Belli ki istihbaratlar iyi çalışıyor!


Ruslar’ın Suriye’ye bu jestini bizim nasıl anlamamız gerekir acaba?


Rusya, füze kalkanı planıyla da ayrı bir çıkış yaptı.


Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Washington yönetimi, Rusya’nın füze kalkanı planıyla ilgili endişelerinin üzerine eğilmezse ABD’nin Avrupa’daki füze kalkanı sahalarını (Türkiye’de var) hedef alabileceklerini söyledi.


Medvedev, televizyonda yayınlanan açıklamasında, NATO ile ABD’nin liderliğindeki füze kalkanı planı konusunda anlaşmaya varamamaları halinde Rusya’nın ülkenin en batısındaki Kaliningrad ile diğer bölgelere füzeler konuşlandıracağını kaydetti.


                                                                      ***


İçerde  de huzursuzluk var.


TBMM’de olanlara bir anlam vermekte zorlanıyorum.


Önce Kamer Genç fiziki saldırıya uğradı. Olacak iş mi? Orası dağ başı mı?


Gücü olan güçsüzü dövecek, öyle mi?


Tam tersine, orası güçsüz olanın hak arayabileceği bir yer olması gerekmez mi?


Önceki gün de, meclisi yöneten AK Partili Meclis Başkanvekili Mehmet Sağlam, sinirlerine hakim olmadı, “Has…” deyiverdi!


Mehmet Sağlam, bir profesör. Hemşerimiz sayılır, Kahramanmaraş, Göksun’lu. Binlerce talebe yetiştiren koskoca bir profesörün ağzına bu laf yakıştı mı şimdi?


Üslubu beyan ayniyle insan!” Başka ne denebilir?


                                                                         ***


Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun tartışmaları aslında benim hoşuma gidiyor. Tabii ki tartışacaklar. Ama küfür edebiyatı kaliteyi çok düşürüyor!


İşte bunun içindir ki, Meclis İdare Amiri Salim Uslu, CHP’li Kamer Genç’i yakasından tuttuğu gibi kürsüden uzaklaştırıyor. Meclis Başkanvekili Prof. Dr. Mehmet Sağlam da sokak ağzıyla, “Has…” diyor!


                                                                       ***


Dersim tartışmasını düz bir mantıkla düşünen ben, aklım almıyor, daha doğrusu aklıma zarar veriyor!


Orada bir katliam yapılmış! Devlet; havadan, karadan vatandaşına saldırarak gücü olmayan insanları öldürmüş. Şimdi bu tarif doğru mu, yalan mı? Doğru değil mi?


Bir ülkenin, milletin tarihi ile yüzleşmesi yanlış bir şey midir?


Daha dün Alman Şansölyesi Merkel, Meclisleri’nde (Bundestag) Neo Naziler’in katlettikleri Türkler’in isimlerini teker teker sayarak özür diledi, sorumluluların bulunacağını vaadetti ve mağdurlara tazminat ödeneceğini söyledi. Muhalefette dahil, herkes alkışladı.


Ne var bunda?


                                                               ***


Dersim’in mağduru bizatihi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu değil mi?


Başbakan arşivlerin açık olduğunu söyledi. ‹şbirliği yapıp, gerçekleri ortaya çıkarmak dururken en ağır kelimelerle, ‘Çarkçı Kemal’, ‘Palavracı Recep’, ‘Sen bir psikoloğa gözük’, sözcükleri ile karşılıklı kin ve nefret duygularını tahrik ederek ayrıştırmak kime, ne yarar sağlayacak, anlamakta zorlanıyorum.


                                                               ***


Yazılarını zevkle okuduğum, Habertürk’ün yazarı Dersimli Yavuz Semerci’nin önceki gün köşesinde kaleme aldığı yazıda, ailesinden katledilen akrabalarının ismini vererek, “Ne bir özür bekliyorum, ne de bir jest… Ne tazminat bekliyorum, ne de acıma… Ne de kim suçlu, kim haklı tartışmalarını duymak… İstediğim tek bir şeydir: Aynı gün yokettiğiniz sülalemin mezar yerlerini öğrenmek istiyorum. Etrafını çevirip, saygıyla, örf ve adetlerimizle dua edeceğimiz, çiçek bırakacağımız yerleri bilmek istiyoruz” diyor.


İnsan bu yazıyı okuyunca yüreği burkuluyor. “Anamı-babamı madem katlettiniz hiç olmazsa nereye gömdüğünüzü gösterin” istiyor.


Sözün son bulduğu yer…


                                                                ***     


Ekonomide de huzursuzluk artıyor.


Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin “BB” olan yerel ve yabancı para cinsinden uzun vadeli kredi notunu teyit ederken, not görünümün “pozitif”ten “durağan”a çevirdi.


TCMB’nin yüzde 5,5 olan hedefinin üzerinde yüzde 9,2 olacağı tahmin etmişler. Geçen yıl GSYH’nin yüzde 42 seviyesindeki kamu borcunun bu yılın sonunda yüzde 40’a gerileyeceği, orta vadede azalmaya devam edeceğini kaydetmişler.


Fitch, ayrıca politik risk aldığımız için notumuz üzerinde baskı yarattığını söylemiş.


Bu değerlendirme en çok ülkemize gelecek yatırımları etkileyecektir. Yeni faiz paraları gelmeyeceği gibi, mevcutları da kaçırabilecektir.


                                                                 ***


Nereden baksanız, huzursuzluk artıyor!


 


 


 


 


 


 


 


 

Huzursuzluk