Şimdilerde bağırarak konuşma moda
Günümüzde otobüste, yolda, iş yerinde, telefonda, meclis ortamında, siyaset meydanlarında ve daha sayamayacağım birçok toplu yaşam alanlarında insanlar, birbirleriyle oldukça yüksek bir ses tonuyla ve bağıra bağıra konuşuyor.
Kimi, yetiştiği çevrenin gürültülü ortamından kaynaklı, kimi ise öfkesini kontrol edemediğinden yüksek sesle konuşur. Kimi, sesini daha fazla duyurma ihtiyacından, kimi ise sadece ilgi çekmek amacıyla bağırıyor belki. Ama bazıları kendilerini bu duruma o kadar çok alıştırmış ki, sakin bir ses tonuyla söyleneni önemsemez, hatta duymazlar bile. Çoğu zaman kendi ağızlarından çıkanı duymadıkları gibi…
“Siz, hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz. Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir. Popçular, folklorcular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor. Ama Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor” diye ne güzel demiş Necip Fazıl.
Yüksek sesle konuşurken bile, daha çok ne söylediği önemli bir insanın. Mesela okulda hocalar, bazen en arka sıralara seslerini duyurmak için yüksek sesle ders anlatırlardı. Hiç, ‘Hoca çok bağırıyor, anlamıyoruz veya rahatsız oluyoruz’ gibi tepkiler gelmezdi kesinlikle. Çünkü aktardıkları bilgiydi ve bilgi de çok değerli bir şeydir. Ama şimdi bakıyorum herkes, her yerde bağırıyor. Bu da, çevrede sadece gereksiz bir gürültü ve kargaşanın oluşmasına neden oluyor maalesef.
Güzel bir hikâye
Hintli bir düşünür öğrencileri ile gezinirken, Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “Çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince düşünür “Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra düşünür öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: ”Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”