STOCKHOLM SENDROMU

YAYINLAMA: 11 Aralık 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 10 Aralık 2025 / 16.49

23 Ağustos 1973 günü, İsveç’in Stockholm şehrinde, Kreditbanken Bankası’nın Norrmalmstorg Şubesi’nde bir soygun yaşandı. Jan-Erik Olsson adlı bir soyguncu, eski suç ortağını hapisten çıkarmak ve fidye almak için bu soygunu tasarlamıştı. Soygun sırasında dört kişiyi rehin aldı. Olay tam altı gün sürdü.

Bir süre sonra, ilginç bir şekilde rehineler soyguncuya karşı bir empati geliştirdi ve onu desteklemeye hatta sevmeye başladılar. Onu koruma çabasına girdiler. Ölüm tehdidi altında, soyguncuyla duygusal bağ kurmaları çok şaşırtıcıydı.

Emniyet güçleri, Olsson’u teslim almak için uzun müzakereler yaptılar, sonunda soyguncu teslim oldu, rehineler de sağ salim kurtarıldı. Ancak bu olay psikoloji dünyasına bir çığ gibi düştü ve literatürümüze “Stockholm Sendromu” isimli davranış biçimini kazandırdı.

Medyanın ve psikologların çok ilgisini çeken ve bir tür travma bağlanması olan bu olay hakkında çok yazıldı, çizildi. Hayatta kalma içgüdüsüyle, insanların tehdit altında oldukları kişiye bağlanmaları bambaşka bir davranış biçimiydi.

İnsanın kendisine zarar verebilecek birine karşı duygusal bağ geliştirmesi, insan psikolojisinin verdiği en şaşırtıcı tepkilerden biri olarak bilim tarihinde yerini aldı.

Aynı psikolojik çarpıklığı hayatın çok değişik aşamalarında ve çevremizde de görebiliyoruz. Aile içi şiddet mağdurları bu garabete en güzel örneklerden biri.

Dayak yiyen kadının, her gün kendisini acımasızca döven kocasını “Beni seviyor aslında” diye şikayet etmemesi, ona sadece katlanmakla kalmayıp bağlanması da bu akıl tutulmalarından biri. Komşuların duydukları feryat figan sebebiyle çağırdıkları ve adrese gelen emniyet güçlerine karşı dayaktan bitap düşmüş kadının kocasını koruma çabaları akıl alır gibi değil.

Mağdurun hayatta kalmak için geliştirdiği bir psikolojik başa çıkma mekanizması olarak değerlendirmeye çalıştığımız bu durumdan kurtulmak için Stockholm Sendromu’nun sadece bireysel bir problem değil, toplumsal farkındalık gerektiren bir durum olarak anlaşılması şart diye düşünüyorum.

Kendisine zarar verilen mağdurun psikolojik destek alması, onun uzun süreli travma girdabından çıkarılması için de bir gereklilik. Çekirdek ailede sadece anne değil, bu olayları gören küçücük kalplerin de korunmaları gerek. Böyle ailelerde büyüyen çocuklar bu şiddet ortamını normalleştirdikleri için, kendileri de aynı şiddeti uygulayabilirler sanıyorlar ya da böyle bir şiddetle karşılaştıklarında şikayet etmeme davranışını doğru buluyorlar. Öğrenilmiş çaresizliğin kurbanı oluyorlar. Bu; onların bilinçli tercihleri değil, sadece hayatta kalma refleksiyle gösterdikleri karmaşık bir duruş. O sebeple toplum olarak bilinçli olmak ve destek vermek, hem bireysel hem de toplumsal sağlığın korunması açısından kritik önemde.

Gerçeklik algısı bozulan mağdurlar, aşırı stres altında, bir başa çıkma çabasıyla bu toksik ilişkileri, kötü davranışları, baskıyı görmezden geliyor ya da normalleştiriyorlar.

Ülkesel bazda, bizim emeklerimizle kazandığımız, alın terimizden verdiğimiz vergilerin bize hizmet ve güvence olarak dönmesi gerekirken, basiretsiz yönetim sebebiyle gereken biçimde harcanmamasına bazılarının gösterdiği tepki de Stockholm Sendromu ile anlatılabilir. Emeklilerin, hükümete yıllarca borç olarak verdikleri prim karşılığında almaları gereken emekli maaşları, işçilere verilen yoksulluk sınırı altındaki asgari ücret, devletin sorumluluğundaki sağlık, eğitim, güvenlik, barınma hizmetlerindeki başarısızlıklar asla kabul edilebilir hatalar olmamasına rağmen bazı insanlar boyunlarını büküp sessiz kalıyor. Bazıları daha da ileri giderek bu basiretsiz, garabet sistemi ölümüne savunuyor. Kurbanı oldukları zorbaları neredeyse ilahlaştırıp, başlarına gelen haksızlıkları görmezden geliyorlar.

23 yıl gibi, insan hayatında uzun sayılacak bir dönemde başka bir düzen görmemiş olan birçok kişi de      aynı aile içi şiddete maruz kalarak büyüyen çocuklar gibi, bu durumu normal sanıyorlar.

Gerçekleri görebileceğimiz, her türlü travmadan, toksik ilişkilerden, talandan, hırsızlıktan ve zorbalıktan kurtulacağımız günlere kavuşmak en büyük dileğim.

 

STOCKHOLM SENDROMU
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *