Öğrenmek, Zamana ve Hayata dokunmaktır…
Hayat serüvenimizde, aşağı inmeye, yukarı çıkmaya devam ederiz. Belki de hayatın doğal ritmine böylelikle uyuyoruz. Bizi asıl yoran ise kritik anlardaki inatçı ve dik inişlerdir. İnsan yavaşladıkça değil; doğasını aşan bir hıza teslim olduğunda daha sert geçitlerle boğuşur.
Kendiliğinden bir kolaylık yoktur. Ama daha az zorlu yollar ve insanı daha az kasıp kavuran ilerleyiş biçimleri vardır. Bu olumlu hazır oluşlar, ancak uzun süreli gözlem, denemeler ve yavaştan yanılarak bulunur. Bir boşluğun, varlıkla dolması bazen çokça zaman alabilir. Belki de bazı eksiklikler hiçbir zaman tamam olmayacak. Ama umut ilkesi de yetersizliklerden doğmuyor mu?
Eksiği, gediği, açığı ve boşu olmayan bir zihin ya da bir kalp yeniliğe açık olabilir mi? Duyguları ve düşünceleri canlı, hareketli ve dinamik tutan şey, hep biraz eksik kalmalardır. Hoşlandıklarımız, ilgi duyduklarımız ve uğruna büyük çabalarla arzuladıklarımız bile çoğu zaman bize “tamam” dedirtmez. Çünkü tamam demek yerinde saymaktır.
Bir şeyden hoşlanmamız ya da hoşlanmamamız, tek başına doğru düşünceyle ilgili değildir. Gördüğümüz şeyi yorumlama biçimimiz; hissetmemiz, anlamamız ve ona mesafeli kalabilme yetimizle şekillenir. İşte tam da bu yüzden, ana eksenimizi dürüstlük, açık yüreklilik üzerine inşa etmeliyiz.
Zihnimizin içini geleneklerin, kutsiyetlerin ve tanımlamaların doldurmasına katkı vermek yerine; doğanın bizim için açacağı boş bir sayfa gibi tutmalıyız. Artıklarımızdan arınmalıyız. Samimi gözlem, ciddiyet, özgürce yorumlama; yararlı ve zararlıyı kıyaslayabilme ve gerektiğinde kendinden rahatsızlık duyabilme hâli, bizim en büyük arınma havuzumuz olmalı.
Hayat, kendi doğasındaki hikâyeleri ve işleyiş kurallarını açıkça sunmaz. Bunları yerimizde oturarak, sessizce ve uzaktan gözlemleyemeyiz. İşin içine girmemiz gerekir. İçinde olmadığımız hiçbir düzenek, işleyiş ya da akış ne kendini bize gösterir ne de varlığımızı mayalar. Eleştirdiğimiz politik- sosyal-ekonomik dizilimler kendiliğinden düzelmez. Sanat, edebiyat, felsefe kendiliğinden ileri kuşağa özgünlüğünü aktaramaz.
İyi, doğru ve yararlı olanı niteliksel olarak genişleten; ona derinlik ve evrensel bir nitelik kazandıran şey, çoğunluğun ve popülerliğin denemeye cesaret edemediklerini denemektir. Kendini kalıcı, evrensel ve silinmez ilan eden birçok uygarlık bile kapanmış, yerini yenilerine bırakmıştır.
İlerlerken unutmamamız gereken bir şey daha var: Doğrunun ve hayata olumlu kanallar açan iradenin suları hiçbir zaman kesilmez. Varla yok arasında salınan bir ömrün yüzünü yanlış yere dönmenin bedeli, ömürden daha uzundur. Ölümle biten, yıkan, viran eden; hisleri ve iyimserliği bıçak gibi kesen her şey yaşam dışıdır, acımasız bir yanılgıdır.
Bir ozanı, bir şairi düşünün: Bakışlarında hiç yılgınlığa rastlanır mı? Onlar ağacın, kuşun, börtü böceğin acısını duymayı bilenlerdir. Sevgisizliğe teslimiyet onlar için yaşamamaktır. Bir bilge ya da düşünür ise gözünü kulağını herkese verir; evinde, işinde, sofrasında, aşkında kimlerin ne kadar özgür olduğunu dert edinir. Savaşlar, yıkım üzerine kurulan kahramanlıklar, meydanları toza katan hikâyeler; güzel insanların dilinden de yüreğinden de geçmez.
Elbette susarak birçok şey anlatırız. Susmak icap ediyorsa edilir; ama bu susuş, derinleşmeye, hakikati süzmeye ve ne yapılacağını içten içe kendinle konuşma olmalıdır. Çünkü dili, yüreği ve ruhu konuşmayanın yerine, er ya da geç başka kuvvetler konuşur.
Önceden çok zor dediğimiz şeylerin, başlandığında korkulduğu kadar olmadığını fark ederiz. Mesele; alçaktayken yüksek yerleri imkânsız sanmaya, hatta buna tapmaya varan patolojiden kurtulmaktır. Mesele estetik olanı, romantik olanı, barışseveri, ayrımcı olmayanı; öz gücünü okyanus dalgalarına dönüştüreni kendine layık görmektir.
Bilenler-anladım diyenler hayatta doğru, özgür ve iyi şeyler katmanın çok nedeni olduğunu fark edenlerdir. Bu yüzden diyoruz ki: “İyi bir şeyler öğrenme umuduyla gülümseyen”, öğrendikçe övünmeyen ve “şimdi düşünme zamanı” diyebilenler, hayattaki yasakları deler.
Öğrenmek dediğimiz şey; zamana ve hayata dokunandır. Barışı, eşitliği, adaleti, sevinci, özgürlüğü ve bütünlüğü içselleştirme erdemidir.
Öğrenmek kaygı duymaktır, sorumluluk almaktır…
Yararlanılan Kaynaklar:
Revan – Abdullah Aren Çelike
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı –ROBERT M.PIRSIG
