Kontrolsüz güç güç değildir!

YAYINLAMA: 19 Aralık 2012 / 18.00 | GÜNCELLEME: 19 Aralık 2012 / 18.00

Başbakan Erdoğan’ın ‘Kuvvetler ayrılığı’ ile ilgili söyledikleri tam bir talihsizlik, şaşırtıcı ama asla bilinçsiz değil. ‘Başkanlık’ hedefi doğrultusunda emin adımlarla yürüyor. Kontrol da edilemiyor.

Demokratik ve çağdaş bir devlet üç yetkiden, yasama, yürütme ve yargıdan oluşur. Türkiye’de de sistem bu üç güç üzerine kurulmuştur.

Başbakan, “İşte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor” diyor.

Bu, çok vahim bir düşünce. Olur mu öyle şey!

Yargı denetiminin olmadığı yerde yasama ve

yürütmenini tek elde toplanmasıyla diktatörlük oluşur.

Türkiye’de çağdaş demokratik bir ülke olmakla kuvetler ayrılığı ilkesini benimsemiştir. Bu nedenle bir hukuk devletidir. Tüm kurum ve kuruluşlar yargı denetimine tabidir.

                                                               ***

Ben başbakanın bu sözlerini demokrasinin ruhuna yönelik bir saldırı olarak değerlendiriyorum. Eğer toplum bunu sıradan bir konuşma olarak algılarsa işte o zaman demokrasimizin üzerine çok büyük bir gölge düşürmüş oluruz.

Bu durumda öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan Avrupa Birliği konusunda da samimi değilmiş. Çünkü, AB’nin varlık sebebi ‘Hukukun üstünlüğü’nü her alanda uygulamak, standartlar oluşturmaktır.

Erdoğan’ın bu konudaki sözleri, demokrasi ve hukuk devletinden ne anladığı, yeni anayasa hazırlıkları çerçevesinde Türkiye’ye nasıl bir siyasal düzen getirmek istediği gibi soruların yanıtlarına ilişkin önemli unsurlar taşıyor.

                                                                              ***

Hedefe kilitlenen kotrolsüz güçlerin nasıl tehlikeli olabildiğine dair size Avrupa Tarihi’nden gerçek mizahi bir hikaye nakletmek istiyorum.

“Adolf Hitler, Yahudiler’i  Endlösung/nihai çözüm’ formulüyle yeryüzünden silmeye kararlıdır. Ama propaganda Bakanı Göbbels’i başlangıçta bir türlü razı edemez. 

Göbbels, Yahudiler’in ticari kafalı, bilgili ve zeki insanlar olduklarını ileri sürer.  Adolf da kanıtlamasını ister. 

Bir Alman’ın züccaciye dükkanına giderler.  Göbbels, solaklar için bir kahve takımı ister.  Alman, olmadığını söyler. Sonraki dükkanlarda da aynı olay yinelenir.  Nihayet bir Yahudi’nin dükkanından içeri girerler.  İsteklerini söyleyince Yahudi: “Belki depoda bir takım kalmıştır ama fiyatı normalinin iki katı“ der.  Razı olurlar. 

Yahudi depoda fincanların tutamaklarını solakların içebileceği biçimde sola yerleştirerek depodan çıkagelir.  Alışveriş tamamlanır, dışarı çıkıldığında Hitler, Göbbels’e döner der ki: “Yahudi’nin zekasına ilişkin ne vardı bu örnekte. Tesadüfen adamda solaklar için kahve takımı varmış!“ 

                                                                              ***

Bu bir fıkra değil, gerçekten yaşanmış bir olay.

Hitler, yakın arkadaşı Göbbels’i ikna etmeyi başarmış ve kafaya koyduğunu da aynen yapmıştır.

 


 

 

Mahmud’la Barack’ın rüyası

 

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmadinejad, Başkan Obama’yı telefonla arayarak, “Barack, dün gece şahane bir rüya gördüm. O güzeller güzeli Amerika’da hemen her evin önüne asılı bir bayrak vardı.” der.

“Peki, o bayrakların üzerinde ne vardı?” diye sorar Obama.

Mahmut neşe içinde yanıtlar:

United States of Iran/İran Birleşik Devletleri.

 

Obama, “Bak Mahmud” der. “Beni aradığına çok memnun oldum. Allah vekil, ister inan ister inanma, ben de dün gece seninkine benzer müthiş bir rüya gördüm. Bütün Tahran’ı imrenerek seyrettim, her zamankinden daha güzel görünüyordu, bütün evlerin üzerindeki dev bayraklardan nerede ise evler zor seçiliyordu.”

Mahmud, dayanamaz hemen sorar:

“Bayraklarda ne vardı, üzerlerinde ne yazıyordu?”

Vallaha Mahmud, ne söylesem yalan! Okuyamadım, çünkü ben İbranice/Yahudi dilini bilmiyorum!..”

 

 

 

 

 

 

Kontrolsüz güç güç değildir!