Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar bugünkü köşesinde, bugünlerde yaşanan yemin krizinin iki liderini, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'nin ortak geçmişlerini değerlendirdi.
İşte Dündar'ın o yazısı:
1968 yılı
1968 yılı... Ankara Ticari İlimler Akademisi... Başkent’in olaylı okullarından biri... Okul devrimcilerin elinde; ama ülkücüler de etkin... Öğrenciler arasında iki genç dikkati çekiyor. İkisi de 1948 doğumlu... Yani ikisi de 20 yaşında... Aynı sınıftalar...
Biri Elazığ Ticaret Lisesi’nden gelmiş. Parkalı, pos bıyıklı, kasketli bir devrimci... Diğeri, liseyi İstanbul’da bitirmiş. Türkeş’in seminerlerini izleyen, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nden gençlere yakın bir ülkücü...
Biri Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu’nda faaliyet gösteriyor. Diğeri Akademi’de Ülkü Ocakları’nı kurmaya çalışıyor. Biri eylemlerde sol yumruğu havada “Tam bağımsız Türkiye” sloganı atıyor. Diğeri okulu solcuların elinden kurtarabilmek için işgal eylemi yapıyor.
Birinin adı Kemal Kılıçdaroğlu... Diğerininki Devlet Bahçeli...
ARALARINDA KİŞİSEL BİR HUSUMET YOKTU
* * * 68 kuşağının iki ana damarını buluşturan o sınıftan, iki lider çıktı. İkisi, o dönemden birbirini tanırdı. Bahçeli ve arkadaşlarının örgütlediği işgal eyleminde Kılıçdaroğlu ve arkadaşları okula girememişlerdi. Ama aralarında kişisel bir husumet yoktu.
Kılıçdaroğlu, Bahçeli’nin derslere fazla devam etmediğini gözlemişti, ama Faruk Bildirici’ye, “O, kantine geldiği zaman, ülkücüler ayağa kalkardı” diye anlatmıştı. Bahçeli’nin kampında disiplin, saygı ve itaat esastı. Kılıçdaroğlu kampında ise isyan, itaatsizlik ve sorgulama... Bütün olaylara rağmen ikisi de okulu 1971’de bitirebildi. Sonra da siyasete yine kendi çizgilerinde devam ettiler ve çizgilerin liderleri olarak Meclis’e geldiler.
KANTİNDE DE GÖZ GÖZE GELMEZLERDİ
* * * Bahçeli’nin yemin krizindeki tavrını eleştirirken Kılıçdaroğlu’nun “Biz arkadaşlarımızı satmayacağız” demesi, bana ikilinin gençlik yıllarını hatırlattı. Seçim öncesi koalisyon ortakları gözüyle bakılan iki lider, bu tavır farklılığı yüzünden, önceki gün Genel Kurul salonunda göz göze gelmemeye özen gösterdiler. Bahçeli Genel Kurul’a girdiğinde, tıpkı kantine geldiği günlerdeki gibi ülkücü milletvekilleri ayağa kalktı. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları ise yeni bir isyan eylemi için oradaydı.
CHP SARI ÖKÜZÜ KAPTIRMAMA KONUSUNDA HAKLI
* * * Demem o ki: Liderler, biraz da mazilerinin ürünüdürler. Devlet Bahçeli, her zaman kendisine adını veren devletin yanında duran, onu kollama refleksi olan, itaatkâr bir hareketin içinden geldi. Kemal Kılıçdaroğlu ise devlete her daim mesafeli durmuş, ondan çoğu zaman muzdarip olmuş, isyankâr bir mazidendi. Yemin krizine verdikleri tepki, 60’lı yılların siyasetinde oluşmuş kişiliklerinin yansımasıdır. Kılıçdaroğlu cephesinden bakıldığında CHP, “sarı öküzü kaptırmama” politikasında haklıdır. Taviz, yeni tacizlerin anahtarıdır. Çünkü tarih, direnenlerin yanındadır. Bu politikadan, hem kurtlar tarafından zayıf düşürülüp hedef seçilmiş sarı öküzlerin, hem yem olma sırasını bekleyen aciz sürülerin, hem de her kuşun etini yiyebileceğini sanan aç kurtların alacağı nice dersler var.
İşte Dündar'ın o yazısı:
1968 yılı
1968 yılı... Ankara Ticari İlimler Akademisi... Başkent’in olaylı okullarından biri... Okul devrimcilerin elinde; ama ülkücüler de etkin... Öğrenciler arasında iki genç dikkati çekiyor. İkisi de 1948 doğumlu... Yani ikisi de 20 yaşında... Aynı sınıftalar...
Biri Elazığ Ticaret Lisesi’nden gelmiş. Parkalı, pos bıyıklı, kasketli bir devrimci... Diğeri, liseyi İstanbul’da bitirmiş. Türkeş’in seminerlerini izleyen, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nden gençlere yakın bir ülkücü...
Biri Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu’nda faaliyet gösteriyor. Diğeri Akademi’de Ülkü Ocakları’nı kurmaya çalışıyor. Biri eylemlerde sol yumruğu havada “Tam bağımsız Türkiye” sloganı atıyor. Diğeri okulu solcuların elinden kurtarabilmek için işgal eylemi yapıyor.
Birinin adı Kemal Kılıçdaroğlu... Diğerininki Devlet Bahçeli...
ARALARINDA KİŞİSEL BİR HUSUMET YOKTU
* * * 68 kuşağının iki ana damarını buluşturan o sınıftan, iki lider çıktı. İkisi, o dönemden birbirini tanırdı. Bahçeli ve arkadaşlarının örgütlediği işgal eyleminde Kılıçdaroğlu ve arkadaşları okula girememişlerdi. Ama aralarında kişisel bir husumet yoktu.
Kılıçdaroğlu, Bahçeli’nin derslere fazla devam etmediğini gözlemişti, ama Faruk Bildirici’ye, “O, kantine geldiği zaman, ülkücüler ayağa kalkardı” diye anlatmıştı. Bahçeli’nin kampında disiplin, saygı ve itaat esastı. Kılıçdaroğlu kampında ise isyan, itaatsizlik ve sorgulama... Bütün olaylara rağmen ikisi de okulu 1971’de bitirebildi. Sonra da siyasete yine kendi çizgilerinde devam ettiler ve çizgilerin liderleri olarak Meclis’e geldiler.
KANTİNDE DE GÖZ GÖZE GELMEZLERDİ
* * * Bahçeli’nin yemin krizindeki tavrını eleştirirken Kılıçdaroğlu’nun “Biz arkadaşlarımızı satmayacağız” demesi, bana ikilinin gençlik yıllarını hatırlattı. Seçim öncesi koalisyon ortakları gözüyle bakılan iki lider, bu tavır farklılığı yüzünden, önceki gün Genel Kurul salonunda göz göze gelmemeye özen gösterdiler. Bahçeli Genel Kurul’a girdiğinde, tıpkı kantine geldiği günlerdeki gibi ülkücü milletvekilleri ayağa kalktı. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları ise yeni bir isyan eylemi için oradaydı.
CHP SARI ÖKÜZÜ KAPTIRMAMA KONUSUNDA HAKLI
* * * Demem o ki: Liderler, biraz da mazilerinin ürünüdürler. Devlet Bahçeli, her zaman kendisine adını veren devletin yanında duran, onu kollama refleksi olan, itaatkâr bir hareketin içinden geldi. Kemal Kılıçdaroğlu ise devlete her daim mesafeli durmuş, ondan çoğu zaman muzdarip olmuş, isyankâr bir mazidendi. Yemin krizine verdikleri tepki, 60’lı yılların siyasetinde oluşmuş kişiliklerinin yansımasıdır. Kılıçdaroğlu cephesinden bakıldığında CHP, “sarı öküzü kaptırmama” politikasında haklıdır. Taviz, yeni tacizlerin anahtarıdır. Çünkü tarih, direnenlerin yanındadır. Bu politikadan, hem kurtlar tarafından zayıf düşürülüp hedef seçilmiş sarı öküzlerin, hem yem olma sırasını bekleyen aciz sürülerin, hem de her kuşun etini yiyebileceğini sanan aç kurtların alacağı nice dersler var.