Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu, Anayasanın rektör atamasını düzenleyen 130. Maddesinin birinci paragrafı kamu niteliği olan üniversitelerin özelliklerini tanımladığını söylüyor. Kalaycıoğlu, 130. Maddenin özellikle bilimsel özerkliğe vurgu yaptığını belirtiyor. Kalaycıoğlu’nun sözleri şöyle:
“Bu durum rektör ve dekan atamalarında özerkliği dikkate alarak atama yapılmamasını meşru kılmıyor. Oysa 2016'dan beri atamalarda bu duyarlılığın kalmaması akademisyenler ve öğrenciler arasında kırgınlığa sebep oluyor.
1980’lerin başından itibaren üniversitelerin içine girmiş olduğu koşullarda üniversite özerkliği konusunda epey bir tartışma ve mücadele yürütüldü. 1990’larda Boğaziçi üniversitesi başı çekerek, 1992 yılından itibaren öğretim üyelerinin eğilimlerini saptayarak rektör ve dekan seçimleri uygulamaları yapıldı.”
Kalaycıoğlu, bu süreçte adayların ortaya çıkması, sandıklarda oy kullanılması bu eğilim saptama sürecini adeta bir seçim haline getirdiğini söylüyor. Buradaki asıl amacın sadece en çok oyu alanın kazanması şeklinde bir sistem olmadığını, önemli olanın öğretim üyelerinin hangi adayı ne kadar desteklediğinin saptanması olduğunu belirtiyor. Kalaycıoğlu bu durumun nasıl değiştiğini şu sözlerle ifade ediyor
“Bu süreç 2016 menfur darbe girişimine kadar uygulandı. OHAL ile birlikte bu uygulamanın kaldırılmasıyla akademisyenlerin kendi yöneticilerinin kim olacağına işaret edebilecek derecede bile saygınlığa layık görülmediği bir uygulamaya geçildi. Dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesindeki akademisyenlerden de öğrencilerden de onları paydaş olarak görmeyen bu uygulamaya tepkiler geldi. Boğaziçi üniversitesinin 1992-2016 yılları arasında öğretim üyelerinin eğilimlerine önem vermesi ve bunun baş mimarlarından olması farklı bir duyarlılık yaratmıştı. Dolayısıyla bu yaklaşımı kabul etmiyorlar ve barışçıl protestolarla, kendilerinin tekrar saygın ve ehil bireyler olarak kendilerini yönetecekler konusundaki duyarlılıklarını kaile alan bir uygulamanın ihdasını istiyorlar."