Çuvaldız
Zaman zaman çok acımasız oluruz, kimi zaman tam aksi munis yapılı bir davranışa imza koyarız. Bu aslında davranış bozukluğu olarak nitelenen konular içinde mütalaa edilmesi gereken bir durumdur. Araçla şehir içinde dolaşırken girilmez levhasının bulunduğu yerde bir sağa, bir sola bakarız, kimse yoksa, o girilmez yola dalar gideriz. Gideceğimiz varış noktasına belki en kestirme yoldur burası ancak, bu kısa mesafeyi kat ederken kuralları çiğnediğimizin bilincinde yaparız.
Hatta bazı yollar vardır daracık, trafik akışı tek yönde olan yolun hem sağında hem de solunda trafik levhaları ile durulmaz işareti konulmuştur. Ancak bu yolun üzerinde bir yere bir küçük paket bırakacaksak, aracımızı bir kenara çekebilme imkanından yoksun buluruz kendimizi. Bir kenara, hatta kaldırımın biraz üzerine tekerlerini bindirerek araçlarını park etmiş insanların araçlarının yanına, aracımızı yolun üzerine bırakıp paketimizi teslime gideriz. Bu arada arkamızdan gelen araçların geçebilme imkanı olmadığından, sistem durur. Yol tıkanır. Kimse ses çıkarmaz. Eğer uzarsa bu bekleyiş, bir kaç korna sesi duyarız. Fakat yolu tıkayan araç şoförü bu sesli itiraza hiç aldırmadan işine devam eder. Bütün bu kuralları kendimiz çiğnerken bir itirazımız olmaz, amma başkaları yaptığında kıyamet koparırız.
Rahmetli Turgut Özal bir tarihte bu yolu fena halde çatlatmıştı: ‘Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz’ deyip, bir yanlışı usul haline getirmeyi başarmıştı. Hatta Türk Parasını Koruma Kanunu’nu bir gecede yürürlükten kaldırıp, yerine yeni bir kanunu bir gecede koydurmuştu. Daha sonraları da bu kanun bile onlarca değişikliğe uğramıştı.
Neden biz her seferinde yeni kıtaları keşfe çıkıp denek tahtası halinde çabalarız? Neden bizde ekonomizin dünyanın 20 büyük ekonomisi içinde olduğunu iddia ederek, yanlışı savunmaya çalışıp, diğer 19 büyük ekonomileri olan ülkeler gibi davranmamakta israr etmekteyiz?
‘’İnsan evladı sadece egoları için yaşar’’ diye söylenen sözlerin doğruluğunu ispata uğraşırız da, neden toplum , vatan , millet , ulus gibi kavramları bir kenara iteriz. Bakın Adolph Hitler bile, Almanya gibi bir ülke için ari Alman ırkı yaratmak adına, çok çaba sarf etmiş, milyonlarca Yahudi ırkından insanları katletmiş, ekonomi kötüye giderken Polonya’ya harp ilan edip işgal etmiştir. Almanya bunun arkasından bütün komşuları ile savaşmak zorunda kalmıştır. Dünya Savaşı denilen o korkunç felaket, Hitler’in belki bazı egolarının tatmin edilmesi için siyasal bir kararla hapse girmesinden sonra, intikam duygularını bastırmak adına olduğunun aksini kimse iddia etmemekte.
Aslında Hitler’in de kökünde Avusturyalı bir göçmen olduğunu kimse inkara yeltenmemekte. Kendisine karşı yapılan suikastlerden kurtulmuş, ancak hırsı, aklının önünde olduğundan, bu hırs Alman toplumunu da felakete sürüklemiştir. Bir yumurtaya muhtaç duruma düşen ülke, toplumsal yıkımda Almanya pes etmiştir. Sonunda Eva ile olan hayatına son vermiş olduğunu görmekteyiz. Bugün, ülkemizde yaşanan durumla paralellik sağlamak istememekle birlikte, benzerlik olduğu muhakkak.
Günlerdir bir milletvekilinin yaptığı harcama üzerinde hem yazılı medya, hem de görsel medyada haber üretilmekte. Bu kadın ne yapmış da milletin verdiği vergilerden kullandığı ödeneğin harcanması üzerinde bu kadar kıyamet koparmaktayız. 1.2 milyon insana, inandığı gerçekleri bir yazı kaleme alıp, mesaj yazıp göndermiş. İnsanları aydınlatmak adına yaptığı bu yayında harcadığı para 1.2 milyon lira. Bunu neden bu kadar büyütmekte insanlar, anlamakta güçlük çekmekteyim. Bu Sayın Millet Vekili bu harcanan parayı cebine mi atmış ? Hayır. Bir parti yandaşına mı bu parayı aktarmış? O da hayır. Bir ihale için rüşvet mi vermiş ? O da hayır.
Hani derlery a iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batırmamız gerekir diye, işte bu olayda sözü edilen miktarı sayın milletvekili evindeki kasalardamı istiflemiş, yoksa Yatak odasındaki ayakkabı kutularına mı destelemiş diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.