Mavi Vatan, Meis ve 12 Adalar
Özellikle Son yıllarda Doğu Akdenizde doğalgaz rezervi keşifleri (İsrail,Mısır, GK.Rum Yönetimi,Lübnan gibi) Doğu Akdenizde kıta sahanlığı sorununu yeniden gündeme getirdi ve Türkiye’nin bu konudaki Doğalgaz rezerv araştırmaları Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimi artırdı. AB. Ve Fransa’nın da Yunanistanı desteklemesi ile gerilim daha da tırmandı. Yunanistan karasularının kıta sahanlığını 6 milden 12 mile çıkaracağı yönünde açıklamalarda bulundu. Türkiye ise bunu savaş nedeni olarak gördüğünü açıkladı.
Bu arada Ege adalarının ve Meis’in kıta sahanlığı konusu anlaşmazlığın temellerinden biri olarak belirdi.
Meis ve 12 Adaları nasıl kaybettik
İtalya 1911’de Trablus’u işgal etmeye başladı. Burada düzenli bir Osmanlı ordusu bulunmadığı gibi, devletin bir ordu gönderecek gücü ve imkânı da yoktu. Sadece, tarihimizde çok iyi bilindiği üzere, aralarında Mustafa Kemal Bey ve Enver Bey’lerin de olduğu bir grup subay Libya’daki mahalli güçleri İtalyan işgaline karşı örgütlemek amacıyla bölgeye gitmişlerdi.
Trablus’da savaş sürerken İtalyanlar Meis dışında kalan 12 Adaları da işgal ettiler. Hatta İtalyan donanmasına bağlı savaş gemileri Çanakkale Boğazı’na kadar gelerek Boğaz kıyılarını bombaladı. Ne yazık ki Osmanlı Devleti’nin Ege’de buna karşı koyabilecek bir deniz gücü mevcut değildi. 12 Adalar’ın kaybedilmesi süreci de böyle başladı.
Türk-İtalyan Savaşı 18 Ekim 1912 tarihinde İsviçre’deki Lozan kentinin Ouchy semtinde imzalanan ve “Ouchy (Uşi) Antlaşması” ya da “Birinci Lozan Antlaşması” olarak bilinen anlaşma ile sona erdi. Buna göre Osmanlı Devleti Libya’daki askerlerini geri çekecek, bölge özel bir statüye konulacak, karşılığında İtalyanlar da işgal ettikleri 12 Adalar’ı geri verecekti.
Ancak; İtalyanlar Trablus’daki mahalli güçlerin arasında hâlâ bazı Osmanlı subayları bulunduğu bahanesiyle bu adaları bırakmadılar. Hemen arkasından patlak veren Balkan Harbi 12 Adalar’daki İtalya lehine statükonun devamı sonucunu getirdi. Buna ek olarak, Yunan donanması Balkan Harbi’nde orta ve Kuzey Ege’deki diğer adaları da Osmanlı’nın elinden kolayca kopartıp aldı. Yine kısa bir süre sonra başlayan Birinci Dünya Savaşı ise konuya çok farklı bir boyut getirdi. 12 Adalar böylece İtalyan işgalinde kaldı.
1913 yılının haziran ve temmuz aylarında yaşanan İkinci Balkan Savaşı’nın da yenilgiyle sonuçlanması üzerine Yunanistan ile 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina Antlaşması ile taraflar Londra Antlaşması’nın hükümlerine uymayı taahhüt ettiler. Buna göre, Boğazönü Adaları’ndan Gökçeada, Bozcaada, Taşvan Adası ile Akdeniz’deki Meis Adası hariç, 13 Şubat 1914’te Yunan işgâli altında bulunan adalar (Girit dahil) Yunanistan’a verilecek, On İki Ada da İtalya’ya bırakılacaktı.
Türk İstiklal Savaşı sonrası imzalanan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesi ile bu fili durum hukuken de tescil edildi; 12 Adalar İtalya egemenliğinde kaldı.
Kurtuluş Savaşından büyük bir zaferle çıkan Türkiye Lozan’da Misakı Milli sınırları içindeki toprakları almış, Musul Kerkük meselesi Milletler Cemiyetine havale edilmişti. Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmış ve Tam Bağımsızlık elde edilmişti.
12 adalar ve Meis adası İtalya’nın işgali altındaydı. İtalya 1. Dünya savaşı galipleri arasındaydı ve Balkan Harbinde 12 Adalar zaten kaybedilmişti. Türkiye Bozcaada ve Gökçeadayı aldı. Ancak İtalya’nın işgali altındaki Meis Adasını İtalya vermedi. Ve Türkiye Lozanı bu şekliyle imzalamak zorunda kaldı.
Ancak, 2. Dünya Savaşından sonra savaşın mağlubu İtalya 12 adalardan ve Meis’den çekildi. Bu sırada 12 adaları ve Meis’i biz alabilirmiydik ?
Alamadık. Neden ? Çünkü biz 2. Dünya Savaşında tarafsız kalmıştık. Yunanistan, 12 Adalar ile birlikte tüm Ege adaları dahil, Almanya tarafından işgal edilmişti.
Almanlar 1943’de 12 Adaların kontrolünü Türkiye’ye vermeyi teklif etti, Türkiye Savaşa girmemek ve tarafsız kalmak için buna katılmadı.
Yunanistan ise savaşta Almanlar tarafından işgal edilmiş ve galip Devletler arasındaydı. Türkiye ise Rusların tehdidi altındaydı ve Batı kanadında yer alıp Rusya tehdidinden korunmak için mücadele ediyordu.
Böylece 10 Şubat 1947’de İtalya Paris Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmayla On İki Ada silahsızlandırılmak şartıyla Yunanistan’a bırakıldı. Türkiye bu kararı 15 Şubat 1947 tarihinde kabul etti.
Aslında Türkiye Paris Barış Konferansı’na katılıp 12 adalar üzerinde hak iddia etseydi en azından Türkiye’ye yakın bazı adaları ve Meis adasını alma ihtimali olabilirdi. Ancak bu İsmet Paşa’nın bu konuda çekingen davrandığından mümkün olmamıştır.
Şu da bir gerçek ki “Yurtta sulh, Cihanda sulh” diyen Atatürk’ün bu prensibi belki de yanlış uygulanmıştır. Atatürk savaştan sonra savaşmadan Tüm Türkiye’yi kurtarmıştır. Daha sonra yine savaşmadan kararlı ve ince bir diplomasi yürüterek 1936’da Motrö Anlaşması ile Boğazların Türkiye’ye geçmesini sağlamıştır. Aynı diplomasiyle Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını sağlamıştır. Türkiye’nin şanssızlığı Atatürk’ün erken ölmesidir maallasef. Şahsi görüşüm Atatürk sağ olsaydı eminim 12 adaları ve Meis’i veya en azından bir kısmını Türkiye’ye katar ve bugün Yunanistan’la yaşadığımız gerilimler olmayabilirdi. Ancak tabii ki tarih değişmez ve geçmişi geri getiremezsiniz. Bu yüzden mevcut şartlarda hareket etmek zorundayız.
Yunanistan’ın yanlışı
Yunanistan bugün AB. Ve Fransa’yı arkasına alarak 7,3 kilometrekarelik küçük bir adacık olan MEİS’in ve diğer Ege Adalarının kıta sahanlığı ve MEB (Münhasır Ekonomik Bölgesi) olduğunu iddia ederek Akdeniz ve Ege Denizinde 1.870 Kilometre kıyısı olan 814.000 Km2 yüzölçümlü Türkiye’nin hakkını gaspetmeye kalkışmaktadır. Tabii ki bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye Akdenizdeki Mavi Vatanını ne pahasına olursa olsun korumak zorundadır.
Temennimiz
Temennimiz bu meselenin Türkiye ile Yunanistan arasında müzakere ve sulh yoluyla hakkaniyetli bir şekilde çözülmesidir.