Araçsallaştırma, Amaçsallaştırma ve Karşılıksızlık İlkeleri: Kant’ın Ödev Etiği ve Maksim (Son)
Bildiğiniz gibi bu yazı serisi üç karanlık kişiliğin özellikleriyle başlamıştı. Üç karanlık kişiliğin özelliklerini burada anlatmak artık bilinenin tekrarı olacaktır. Ancak yine de okumak isterseniz https://gaziantepsabah.com/makale/7166/dark-triad-personality-traits-uc-karanlik-kisilik-ve-kantin-maximi-1 linkine tıklayarak Narsist, Makyavelist ve Psikopat kişilik özellikleri ile ilgili makalelere buradan ulaşabilirsiniz. Bu kısa yazıda ise amacımız özellikle Kant’ın kişilere göre farklı anlamlar ifade eden görüşlerini tartışmak veya irdelemek değildir. Malumunuz böyle bir tartışma da zaten bu sütunların çerçevesi içerisinde ele alınamayacak kadar geniştir. Bu nedenle bu kişiliklerin sadece ortak özellikleri üzerinde durup bu yazıyla arasındaki ilişkiyi ele almanın seriyi bir sonuca bağlaması bakımından daha doğru olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla bu yazıda kendi yorumlarım çerçevesinde önceki yazılardaki kişilik özellikleri ile Kant’ın felsefesi arasındaki yaklaşım farkını özet olarak anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle Kant’ın ödev ahlakını kısaca hatırlayalım: Immanuel Kant’a göre insanların bencil ve buyrukçu kişilikleri sonucunda yaratılan mağduriyetlerin önüne geçmek evrensel bir ahlak yasası ile mümkündür. Evrensel ahlak yasası gerek metafizik -doğaüstü inanç sistemleri- gerekse içinde yaşadığımız toplumun yazılı ya da yazısız tüm toplumsal kurallarından, ezberlerinden, normlarından, değerlerinden, yasalarından bağımsız bir şekilde salt ve evrensel olan ödevi yerine getirmektir. Kant’ın ödev anlayışı; kişinin kendi iradesiyle ve iyi niyet çerçevesinde eyleme geçmesi gerektiğini söyleyen evrensel bir buyruktur. Koşulsuz buyruk ise hiçbir koşula bağlı olmadan, bütün insanlar için geçerliliği olan ilkedir. İnsanın arzu ve isteklerine bağlı olmayan bu buyruk, eylemin muhtemel sonuçlarını dikkate almadan yani fayda, zarar, çıkar hesabı yapmadan sadece doğru olduğu için yerine getirdiği bir ödevdir. Gelin bu üç temel ödevi kısaca daha yakından görelim:
- “Öyle bir davran ki, davranışının altında yatan ilke, tüm insanlar için geçerli evrensel bir ilke olarak kabul edilsin.”
Kant felsefesinde öznellik, bencilliği, nesnellik ise evrenselliği temsil eder. Öznel amaçlar kişinin dünyevi emellerini yerine getirme amacı taşıdıklarından ahlaki sayılmaz. Örneğin; bir yaptırımla karşı karşıya kalmamak için kırmızı ışıkta durmak, cehennem azabından korunmak için ibadet yapmak, cennetle ödüllendirilmeyi bekleyerek bir iyilik yapmak, romantik ilişkide partneri avlamak, hayatını yaşanılmaz hale getirmek için onları manipüle ederek şirinlik yapmak gibi yaklaşımlar öznel davranışlardan olup evrenselleştirilemezler. Bu tür düşüncelere dayanan unsurlar Kant için ahlaki değildir. Buna karşın nesnel amaçlar her şart altında yer, zaman ve mekân ayrımı olmaksızın rasyonelliği olan her birey için uygulanabilme potansiyeli taşıyorsa ahlaki davranış kabul edilir.
Kant’ın ödev ilkesini daha anlaşılır kılmak için Konfüçyüs’e kadar dayanan Altın Kural’ı yani “karşılıklılık ilkesini" referans olarak alabiliriz. Altın kural der ki ‘eylemlerin sadece kendin ve kendi yakınların için değil tüm insanlar için geçerli bir davranış olsun’. Ve devamında, şu soruların cevabını arar: ‘yaptığın herhangi bir yanlış eylemin sana yapılmasını ister miydin?’ Daha doğrusu tikel bir davranışın tümele yayılmasıyla ortaya çıkacak böyle bir dünyanın parçası olmak ister miydin? Faydacı, fırsatçı ve hazcı kişiliğe sahip birisinin davranışı senin için ne kadar kabul edilebilir? Peki, duymuş olduğunuz güven sonucu -maddi, fiziksel, zihinsel- varlıklarınızı emanet ettiğiniz kişi tüm bunları fütursuzca kendi çıkarı, bencil arzusu ve düşkünlüğü uğruna harcamış olsaydı, bu davranış sizin için ne kadar kabul edilebilirdi? Özetle, Kant’ın birinci ilkesi ile Altın Kural bize, “size yapılmasını istemediğiniz davranışları başkasına yapmayın” der!
- “İnsanlığı -kendinde ve başkalarında bir araç olarak değil de- her zaman (ve her yerde) bir amaç edinerek davran.”
Araçsallaştırma Kant için kabul edilebilir bir yaklaşım olamaz. Bu nedenledir ki Kant insanın herhangi bir nesne gibi kullanılmasını yasaklar. Kant bu ilkede daha açık bir şekilde şunu sorguluyor; sen, saygınlığı olan bir insan mısın? Eğer saygın bir insan olduğunu düşünüyorsan onun gereğini yapman ve eylemlerini karşındaki insanın da en az senin kadar saygın olduğunu aklından çıkarmadan yerine getirmen gerekiyor. Örneğin; hiçbir şart altında yalan söylememek, doğruluktan ödün vermemek, kimsenin mülkiyet hakkına zarar vermemek, insanları kendi bencil duyguların için araç olarak kullanmamak, onların saygınlığına, saflığına ve hayallerine ihanet etmemek ve verilen sözleri yerine getirmek gerekiyor. Bu yaklaşımlar nesnellik özellikleri taşıdığından evrenselleştirilebilecek davranışlardır ve Kant için ahlaki olarak kabul edilirler.
Bu ilkeyi de daha anlaşılır bir şekilde şöyle izah edebiliriz: karşındaki insan; etten, kemikten, duygudan yoğrulmuş toprağın parçası olan bir fanidir. Sen onu amaçların için ne taşa çevir ne de cama. Taş olup o camı kırma. Yazık edersin kendine, yazık edersin muhatabına. Bilmez misin orman Tanrısı Bilge Silenus, öğrencisi Dionysos, Buda gibi efsanevi şahsiyetler ve Anadolu erenlerinin “Kanmayın bu dünyanın zevkine, malına mülküne. Aldanmayın, aldatmayın. Yaşamın anlamını da zevkini de maddesel ya da bedensel dünyada değil, özünüzde arayın” dediklerini?
Diğer insanların da saygınlığı, itibarı, ruhsal ve bedensel sağlığının en az seninki kadar değerli olduğunu düşünmez misin? Hayatının merkezine yerleştirdiğin -başkalarını araçsallaştırarak hedeflerine varma- düsturunun sana geçici ve onursuz bir ödül verdiğini görmez misin? Asıl amacının Kaf Dağı değil Nirvana olduğunu bilmez misin? -İster dünyevi başarılar ister bedensel hazlar olsun- hedeflerine ulaşabilmek için ele geçirdiğin her fırsatı diğer insanların saygınlığını, itibarını, güvenini yok edip burnunu Kaf Dağın’nın zirvesine değdirdiğinde kimliksiz, kişiliksiz ve yalnız kalacağını bilmez misin? Bunların farkına vararak asla insanları kendi kirli amaçlarına araç etme. Doğru olmak ve doğrunun altında durmak yani Nirvana’ya çıkmaktır esas olan. Lakin kendini bulma yolu meşakkatlidir. Çünkü Nirvana’ya çıkmak için ihtiras zincirinden, arzunun boyunduruğundan ve öfke nöbetlerinden kurtulmak gerekir. Amacın hangisi Kaf Dağı mı Nirvana mı? Buna da sen karar vereceksin.
Üç karanlık kişiliğin özelliklerinde değindiğimiz romantik ilişkiler bağlamında ise bu ilkeden yola çıkarak bazı önerilerde bulunabiliriz. Kimseyi cinsel dürtülerin için manipüle edip kullanma! Bir başkasının sırtına binip hak etmediğin basamaklara tırmanma; insanların iyi niyetlerini sömürme ve de güvenlerini suiistimal etme. “Sevgili tilki” rolünün hakkını büyüleyici şekilde yerine getirip hedef kitlenin kanını gizlice kene gibi sömürebilirsin. Lakin bu tür davranışların doğru, etik ve ahlaki olmadığını bil! Bu kişiliklerle zaten 1MHz hızında işlemcin, 256 MB büyüklüğünde HDD’in ve 64 Bit kapasiteli RAM’in var, onu da cinlik yapmak için kullanıp kendini gülünç duruma düşürme. Şu üç günlük dünyada böyle davranman değer mi?
- “Öyle bir şekilde davran ki, iraden kendisini herkes için geçerli -yani evrensel buyruklar ya da kurallar koyabilen- bir yasa yapıcı olarak hissetsin.”
Her ne kadar ussal (rasyonel) bir varlıksa da, insan organizmasının temel taşlarından birisi de duyu organlarıyla ölçülüp biçilemeyen irade (ya da istenç diye de adlandırılan) özelliğine sahip olmasıdır. Madem insan kendi davranış yasasını ortaya koyabilecek kadar otonomisi olan bir varlık, öyleyse insanın kendisi en doğru, en geçerli, en saygın eylemlerde bulunmayı da kendi otonomisiyle kendisi üretebilir. Dışarıdan bir gücün kendisine talimat ya da buyruk vermesine ihtiyaç duymaz. Buyruğu sadece insanın kendisi kendi usuna verebilir. Bu minvalde yapılan eylem evrensel bir eylem olduğu için ahlaki bakımdan geçerli kabul edilir. Bu şekilde yapılan bir davranışın önemi şudur: Özgürlük! Kendi davranışlarına hüküm verebilen insanlar özgür olur. İnsan doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etmeyi başkasının kararıyla, öğretisiyle, kuralıyla değil kendi vicdan terazisinden çıkan emirle yerine getirdiğinde ahlaki bir davranış örneği göstererek bağımsızlığını kazanır. Bu ilkeyi somutlaştırmak üzere şu örnekleri verebiliriz; bir öğrencinin okul ödevinde, bir çalışanın işinde, bir yöneticinin kurumunda yapması gereken doğru şeylerin ille de yazılı kurallara bağlanmış olması gerekmiyor. Bu kişilerin doğru olan şeyleri kendi muhakemeleri ile bilmeleri ve icra edebiliyor olmaları gerekir. Ve doğru olanı bu şekilde yerine getirdiğinde kişi özgürleşir.
Bu yazı serisinden çıkarılabilecek bazı sonuçlar şu şekilde sıralanabilir: Kant bu ödev ahlakı prensiplerini her bireyin irade ve akıl sahibi olduğundan yola çıkarak ortaya koymuştur. Ödev ahlakı yalan söyleyip başkalarını aldatmamayı, kandırmamayı, aptal yerine koymamayı salık verir. Birey; romantik partnerini Eros misali okunu şehvete dayalı hazzı gidermek için değil Agape sevgisi için atar. Agape -ölümsüz aşk- adı verilen karşılıksız sevgileri, karşılıksız dostluk, karşılıksız yakınlık amacıyla yaşanılan ilişkileri ifade eder. Agape, aynı zamanda insanın kendisini tanımasıdır. Kendisini bilen, tanıyan insan kötülük yapmaz. Kötülüğün yapılmamasının altında yatan ilke dışarıdan gelen buyruklar değil, içsel buyruklardır yani kişiyi özgür kılandır. Bu bağlamda Kant’ın ahlak ödevi ile agape arasında paralel bir ilişkiden söz edilebilir.
Çıkarmamız gereken diğer önemli sonuç ise; “Amaca giden her yol mubahtır” düşüncesine dayanan davranışların Kant’ın ahlak ödev ilkesinin kabul edeceği bir davranış şekli olmadığını bilmemizdir. Bir insanın kendi özgür iradesi; hak yemenin, adil davranmamanın, emanete sahip çıkmamanın, insanları bir eşya gibi kullanıp atmanın yanlış olduğuna karar veremiyorsa ne tanrısal ne yargısal güç ne de toplumsal normlar bunu anlamasını sağlayabilir. İster ulvi isterse şahsi amaçlara dayansın iyi niyet taşımayan hiçbir davranış biçimi ahlaki olarak değerlendirilemez. Kendi amaçlarınız uğruna hiçbir insanın geleceğini, umudunu, duygularını yok edemezsiniz.
Ve nihayet bir yazı serisinin sonuna geldik. Sabrınız, yorumlarınız ve ilginiz için çok teşekkür ederim. Bu arada, bu bilgileri derleyip toplarken çok sayıda kitap ve makale ile dinlediğim birçok fikir emekçisi değerli yazarın görüşlerinden yararlandım. Onların adlarını burada maalesef yer kalmadığı için veremiyorum. Ancak her birine sonsuz saygılarımı iletiyorum.
Hepinize riyakârlıktan, tamahkârlıktan, entrikalardan, sıradanlıktan ve sığlıktan uzak arzunuzun ve öfkenizin esiri olmadan özgürce yaşayacağınız bir ömür diliyorum.
Not: Bu yazılar sırasında düzeltmeler ve tanıtım videoları yaparak bana destek veren, katkı sağlayan tüm dostlarıma yürekten sevgilerimi iletiyorum.