Bulunduğu coğrafyanın en büyük tarım ve hayvancılık ülkelerinden biri olan Türkiye, son dönemde rekor seviyeye ulaşan gıda enflasyonu nedeniyle bitkisel ve hayvansal ürün fiyatlarında dünyanın en pahalı ülkelerinden biri hâline geldi. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan açıklamada, küresel gıda fiyatlarının 10 aydır istikrarlı bir şekilde gerilediği yıllık bazdaki düşüşün yüzde 3,2'ye ulaştığı belirtiliyor. Türkiye'de ise Ocak 2023 itibarıyla gıda enflasyonundaki yıllık artış yüzde 70'i aşmış durumda. 6 Şubat'taki 11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremi sonrasında ise ülke genelinde gıda fiyatlarındaki yükselişin artarak devam edeceği öngörülüyor.
Gıda enflasyonu yüzde 71 oldu
TÜİK'in Ocak 2023 verilerine göre, gıda enflasyonu aylık bazda yüzde 6,6 yükselirken, yıllık bazda yüzde 71 arttı. Aylık bazda en hızlı yükseliş yüzde 11 ile 'diğer işlenmemiş gıda' kategorisinde yer alan beyaz ve kırmızı et, balık, süt, yumurta, bakliyat ve tahıl çeşitlerinde gözlendi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin (TZOB) verilerine göre ise son 1 ayda patlıcanın fiyatı yüzde 80, yeşil fasulye yüzde 47, kabak yüzde 44, salatalık yüzde 42, domates yüzde 29, sivri biber yüzde 27, havuç yüzde 21, 4 ve limon fiyatı yüzde 18'e yakın arttı.
Üretici enflasyonu yüzde 142'ye çıktı
TÜİK'in 15 Şubat'ta açıkladığı 2023 Ocak dönemine ilişkin Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi'ne (Tarım-ÜFE) göre ise Tarım-ÜFE'de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 142,84 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 139,25 artış gerçekleşti. Ocak 2023'te, endekste kapsanan 86 maddeden, 15 maddenin ortalama fiyatında azalış, 67 maddenin ortalama fiyatında ise artış yaşandı.
''Küçük aile işletmeciliği yok oldu''
DW Türkçe’ye konuşan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Hasan Murat Kapıkıran'a göre, gıda fiyatlarındaki durdurulamayan artışlar son 20 yıldır uygulanan tarım politikalarının bir sonucu.
Türkiye'de hem bitkisel hem hayvansal tarımda küçük aile işletmeciliğinin neredeyse yok olduğunu öne süren Kapıkıran, ''Gençler bu alanlardan çekildi, anne babalar ise yaşlandı ve üretimi bıraktı. Uygulanan destek politikaları yetersiz kaldı, tarımsal üretim aileler için verimsiz bir işe döndü. Üreticiyi temel almayan bir politika uygulandığı müddetçe yüksek gıda enflasyonunu yaşamaya daha uzun yıllar devam edeceğiz'' diye konuşuyor.
Türkiye'de geçmişte çiftçilerin tarımsal üretimdeki yem ve gübre gibi temel girdilerin birçoğunu kamu kurumları üzerinden temin edebildiğini hatırlatan Kapıkıran, ''Bu alanların özel sektöre devredilmesi ile çiftçilerin ihtiyacı olan girdilerin kontrolü şirketlere geçti. Böylelikle üretmek pahalandı, bu da ürün fiyatlarına yansıdı ve yansımaya devam edecek'' diyor.
''Depremzede çiftçilere destek verilmeli''
Son yıllarda ülke genelinde tarım arazilerinin ve sulak alanların imara açılmasının, tarımsal üretim yapılması gereken yerlere oteller, madenler, otoyollar ve havalimanları yapılmasının tarımsal üretimde daralmanın önünü açan bir diğer etken olduğuna işaret eden Kapıkıran, şunları söylüyor:
''Yerli üretim azaldıkça gıdada ithalata yöneliyoruz. Türk Lirası'nın değeri düştükçe bizim maliyetlerimiz artıyor ve bu da gıda ürünlerinde fiyatları giderek artırıyor. Deprem ile birlikte bölgede yaşanan göç ne yazık ki tarımsal üretimde büyük bir zafiyet ortaya çıkaracak. Bu bölge tarımsal üretimin yaklaşık yüzde 20'sini sırtlıyordu. Mart ayı ile birlikte bölgede pek çok ürünün ekim dönemi başlayacak. Mutlaka şimdiden burada kalan çiftçiler için yeni desteklerin oluşturulması gerekiyor. Aksi takdirde üretimdeki maliyet artışları zaten yüksek olan gıda enflasyonunu daha da artıracak.''
Dünyada ilk sıralarda yer alıyor
Türkiye, rekor seviyelere ulaşan ve deprem sonrasında daha da artması beklenen gıda enflasyonunda dünya liginde ilk sıralarda bulunuyor. Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye dünyada gıda enflasyonu en yüksek ilk 10 ülke arasında yer alıyor. İlk sırada yüzde 285'lik gıda enflasyonu ile Zimbabve yer alırken, bu ülkeyi yüzde 158 ile Venezuela, yüzde 143 ile Lübnan, yüzde 95 ile Arjantin ve yüzde 81 ile İran izliyor. Türkiye ise yüzde 71 seviyesindeki gıda enflasyonuyla altıncı sırada yer alıyor. Türkiye G-20 ülkeleri içerisinde ise Arjantin'in hemen ardından ikinci sırada yer alıyor.
''Zarar eden çiftçiler üretimden çıktı''
DW Türkçe'ye konuşan Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, gıda fiyatları üzerindeki enflasyonist baskının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini söylüyor.
Gerek et gerekse süt ürünleri üzerindeki fiyat baskısının durdurulamayacağını ifade eden Solakoğlu, ''Çünkü normal zamanında yapılması gereken zamları devlet engelledi. Devletin çiftçileri korumak için kurulmuş kurumlarını kullanarak çiftçilerin fiyatları aşağıda tutmasını sağladılar. Bu dönemde zarar eden çiftçiler üretimden çıkmak zorunda kaldı'' diye konuşuyor.
''Gıdada fiyat artışları devam edecek''
Türkiye'de gıda fiyatlarının dünyadakinin aksine sürekli artıyor olmasının ana sebeplerinden birinin üretimde yaşanan daralma olduğuna işaret eden Sencer Solakoğlu, ''Yani sadece ekonomide yaşanan yüksek enflasyon sorunu değil, tarımsal ve hayvansal üretimdeki arz sıkıntısı da fiyatların artmasına neden oluyor. Ne yazık ki bu fiyat artışlarını yaşamaya da devam edeceğiz'' diyor.
Sektör olarak seçime kadar geçecek süreçte gıda üretimi konusunda iyileştirici bir adım öngörmediklerini dile getiren Solakoğlu, ''Fiyatları baskılamaya yönelik her hamle daha kötü etkilere yol açacak. Ne yazık ki böyle kötü bir süreç içindeyiz'' şeklinde konuşuyor.
Türkiye'nin hayvan varlığı azalıyor
Türkiye'de özellikle et ve süt ürünlerinde fiyatları yükselten etkenlerden biri de ülke genelinde hayvan sayısında düşüş yaşanması. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 9 Şubat'ta yayınladığı 2022 yılına ait Hayvansal Üretim İstatistikleri'ne göre büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanı sayılarında ciddi küçülmeler yaşanıyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin toplam hayvan varlığı 2021 yılında 75 milyon 759 bin 569 baş iken, bu sayı 2022'de 73 milyon 472 bin 214'e düştü. Böylelikle Türkiye'nin hayvan varlığı bir yılda yüzde 3 kayıpla 2 milyon 287 bin 355 baş azalmış oldu.
11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremi ise hayvansal üretime bir darbe daha vurmuş oldu. Depremin vurduğu bölge Türkiye'nin büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12'sini, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde 16'sını oluşturuyor. Deprem ile birlikte bölgede ciddi bir hayvan kaybı yaşandığı tahmin ediliyor. Ancak bu konuda henüz resmi bir sayım veya tespit yapılmış değil.
Deprem bölgesinde kaç hayvanın telef olduğunu şu anda tespit edecek hiçbir merci olmadığını dile getiren TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu, ''Şu an Türkiye’de bölgelere göre nerede, ne kadar hayvan varlığı olduğunu bilemiyoruz. Yani kimse Adana'da şu kadar hayvan var, Hatay'da bu kadar hayvan var diye net bir rakam veremez'' diyor.
''Yerli üretime pozitif ayrımcılık yapılmalı''
Hem büyük hem de küçük baş hayvancılığın yapıldığı deprem bölgesinde daha önce 3, 4, 5 hayvanlı ahırlarda hayvancılık faaliyetleri yapıldığını ifade eden Solakoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:
''Artık hayvancılık, 30-40 hayvan varlıklı ahırlarda, kooperatifçilik modeliyle çiftçilere bir yüzde verilerek yapılmalı. Ürünlerine de ulusal ve yerel marketlerde ‘pozitif ayrımcılık’ yapılarak satış desteği verilmeli. Markalaşma çalışmalarında da pazarlama desteği almalı çiftçi. Bu alanda çalışan çifti sayısı zaten azdı ve yaşlıydı. Bu felaketten sonra kalanlar hayvancılık yapmak istemeyebilir. Hem onları hem de geri dönüp hayvancılık yapmak isteyen gençleri teşvik etmek için cazip yeni bir modele geçilmeli.''