“Başpınar’da bir ay içinde yaşanan eylemler bir kez daha gösterdi ki, işçiler kendi göbeğini kendisi kesmeye mecbur” diyen Türkmen, “Eylemler, ücretlere yapılan zamların, temel tüketim ürünlerine gelen zamlar ve hayat pahalılığı karşısında yetersiz kalması sebebiyle ortaya çıktı. Tüketim mallarına gelen zamlar karşısında ücretlerin günden güne erimesinden kaynaklı harekete geçti ve giderek artan hayat pahalılığı, enflasyon, geçim derdi karşısında işçilerin mücadelesi sürecek” şeklinde konuştu.
Türkmen, “Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde (OSB), 31’i tekstil işkolunda olmak üzere, toplamda 35 fabrikada zam talebiyle direnişler yaşandı. Toplamda 13 bine yakın işçinin çalıştığı bu fabrikaların büyük çoğunluğunda işçilerin tamamı direnişlere katıldı ve direnişler sırasında bu fabrikalarda üretim tamamen durdu. Yaklaşık 40 güne yayılan bu işçi eylemleri, 1996’da 20 bin işçinin katılımıyla gerçekleşen ve bir ay süren Ünal’dı dokuma işçileri direnişi ve 2012’de 6 fabrikada toplam 5 bin tekstil işçisinin katıldığı ve 10 gün süren Başpınar grevinden bu yana Antep’te yaşanan en büyük işçi eylemeleri oldu” dedi.
Eylemlerin dağınık ve öncülükten yoksun olduğunu söyleyen Genel Başkan Türkmen, “İşçiler, eylem kararı alırken, iş durdurarak eyleme geçerken ya da eylem sırasında içlerinden temsilciler seçme, komiteler kurma, eylemin seyrine göre hareket etme ve ortak karar alma konusunda oldukça yetersiz kaldı. Eylemlerin ortak özelliklerinden bir diğeri de hiçbir fabrikada sendikal örgütlülüğün olmayışıydı. İş bırakan işçiler kendiliğinden eyleme çıktı, örgütsüzlük ve dağınıklığın yarattığı koşullarla hareket etti. Bunun başlıca sebeplerinden biri, başta tekstil işkolunda olmak üzere sendikal bürokrasinin işçiler arasında yarattığı güvensizlik ve işçilerin kurduğu birliğin sendikalar tarafından tahrip edilişi” ifadelerine yer verdi.
Birleşik Tekstil, Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen, konuşmasını şu cümlelerle bitirdi: “İşçilerin birlik halinde, örgütlü şekilde hareket etme ihtiyacı kendini daha da yakıcı şekilde hissettirecek. Bugün taleplerin tam anlamıyla karşılanamaması, eylemlerin büyük çoğunluğunun ücretlerde kısmi iyileştirmelerle sonuçlanması, eylemlerin bir öncülükten yoksun oluşu ortaya koyuyor ki, işçilerin kendi fabrikalarından başlayarak birliklerini güçlendirmeleri, kalıcı bir birliğe ve örgütlülüğe sahip olmaları şart. Sadece insanca yaşamaya yetecek ücret açısından değil, kalıcı bir birlik ihtiyacı insanca çalışma koşulları, iş güvencesi ve kazanımlarının kalıcı olabilmesi açısından da hayati öneme sahip. Eylemlerin sonucunda yaşanan işten atmaların önüne geçmek için de birliğimizi korumaktan başka çaremiz yok.” Özer Karınca
