Türkiye’de kadın cinayetlerinde yaşanan artış Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine yansıdı. 2020 yılında toplamda 470 kadın öldürülürken bu rakam 2021 yılında 497 ve 2022 yılında 579 olarak kayıtlara geçti. 2022 yılında Gaziantep’te öldürülen kadın sayısının ise 5 olduğu tespit edildi.
2022 yılında öldürülen 334 kadının 154’ü evli olduğu erkek, 35’i birlikte olduğu erkek, 27’si eskiden birlikte olduğu 19’u eskiden evli olduğu erkek, erkek, 26’sı akrabası, 19’u tanıdık birisi, 17’si babası, 10’u oğlu, 6’sı kardeşi, 4’ü tanımadığı biri, 1’i kendisini bir süredir takip eden erkek, 1’i hastası, 1’i işvereni, 1’i üvey babası tarafından öldürüldü. 13 kadının ölümüne sebep olan kişilerin yakınlık durumu ise tespit edilemedi. Yine kadınların 182’si ateşli silahlarla, 90’ı kesici aletle, 26’sı boğularak, 18’i darp edilerek, 5’i yüksekten atılarak, 2’si kimyasal madde ile, 2’si yakılarak, 1’i otomobille ezilerek, 1’i bilinçli kaza yaptırılarak öldürüldü.
Kadına yönelik şiddet bir zihniyet sorunu
Kadına yönelik şiddetin bir zihniyet sorunu olduğunu, bu sorun çözülmediği takdirde kadına yönelik şiddetin önlenemeyeceğini vurgulayan Av. Elif Yaren Yengil, “Kadına yönelik şiddet aile ailevi bir mesele olarak değil, insan hakkı ihlali olarak algılanmalı” diye konuştu.
Kişilere iyi hal indirimi uygulamak hukukun caydırıcılığını zedeliyor
Kişilere iyi hal indirimi uygulamanın hukukun caydırıcılığını zedelediğini kaydeden Yengil, “Koruma tedbiri aldırmak veya kişiye uzaklaştırma cezası vermek şiddeti engellemez. Dolayısıyla kadın şiddete uğradığında kendini yalnız hissetmemeli, başvurduğunda sonuç alacağını bilmeli. Çünkü şiddet uygulayan erkeğin kolay kolay cezalandırıldığını görmüyoruz. Yaptığı yanına kar kalıyor” dedi.
Kanun uygulayıcılar yasaları tam olarak uygulayabilse sorun yaşanmayacak
Yengil, “Kadına yönelik şiddeti önlemek için 6284 Sayılı Kanunumuz bulunuyor. Bu kanun içerisinde her şey var, ama hukuk sisteminde sıkıntı kanunun uygulanmasında. Kanun uygulayıcılar yasaları tam olarak uygulayabilse bu kadar sorun yaşanmayacak. Örneğin; suç işlendiğine dair güçlü bir şüphe varsa savcılık kamu davası açmak ile yükümlü. O nedenle kadının şiddetin gördüğüne dair bir darp raporu veya tanık varsa hiçbir şey göz ardı edilmemeli” şeklinde konuştu.
“Kadın ağır bir şiddet görmediği sürece yetkili mercilere başvuruda bulunmuyor. Çünkü bir korku hegemonyası oluşturuldu” diyen Yengil, “Kişi tehdit aldığında başvuruda bulunuyor, ancak “Yetkili merci üzerine düşeni yapacak mı hukuku uygulayacak mı ya da hakkımı alabilecek miyim” tereddüdü yaşıyor. Zaten İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra kadına yönelik şiddetin arttığını söyleyebiliriz” açıklamasını yaptı.
Kadına yönelik şiddetin çok büyük bir sorun olmaya başladığını ifade eden Yengil, “Kadınlar toplumsal rollerini benimsemeyi reddediyor. Çünkü toplum roller konusunda çok baskı uyguluyor. Örneğin; 2022 yılında açılan ve 2009 yılında karara bağlanan Nahide Opuz Davası kadına yönelik aile içi şiddet nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’ye karşı açıldı. Bu dava AİHM’in aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti, mahkûm ettiği ilk dava. Nahide Opuz, eşinden gördüğü şiddet nedeniyle birçok defa savcılığa başvurmasına rağmen herhangi bir şey yapılmamış. Annesi eşi tarafından öldürülmüş. Dolayısıyla tüm iç hukuku bitirdikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş. Mahkeme, kadını haklı bularak, Türkiye’nin şiddet gören bir kadını savcılığa başvurduğu halde kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetmiş. Dolayısıyla bu dava İstanbul Sözleşmesi’ne ilham veriyor” ifadelerini kullandı. Ali Göksular