Devrin Adamı
Çocukluğumda izlemiştim Nusret beyi. Mahallenin renkli bir simasıydı.1950 senesinin başında anlaşılmaz bir telaşı vardı. Ankara’nın Tandoğan semtinden sonra yerleşim yoktu. Tek Parti döneminde Ulus’ta, Rüzgarlı sokakta, iktidar partisinin bir binası ve aynı yerde birde Ulus Gazetesinin basıldığı merkez binası bulunurdu.
Bu gün Mebbus evleri diye adlandırdığımız mahalle, o tarihte yeni gelişmekteydi. Bütün millet vekillerinin bir arada oturduğu, bahçeli evler planlanmıştı. Hatta Ayten isimli bir sokakta, devrin Milli Şefi’ İsmet İnönü, otururdu. Nusret beyin yazıhanesi Ulus’ta hal civarında mütevazi bir han içinde, Avukatlık bürosuydu. Bir üst katında Dr. Cihat Borçbakan’ın muayenehanesi vardı.
Bu yörede 1 Şubat 1963 senesinde, Ankara şehri üstünde havada çarpışan iki uçaktan biri olan yolcu uçağı, Ulus’taki Nusret beyin bulunduğu iş hanının biraz ötesine düşmüş, 120 kişi hayatını kaybetmişti. Nusret bey, Ulus‘taki Parti binası, Mebbus Evleri, ve kendi bürosu üçgeninde günlük mesaisini harcar, vekillerle görüşmelerini akşam mahalledeki kahvehanede, onun etrafına toplanan insanlara anlatırdı. Ne hikayeler anlatırdı bilmezdik, amma mahalle kavehanesinde onun namı çok geçerli idi.
Nusret bey çok konuşkan biriydi. Kahvehanede etrafındakiler bir kelime bile söylemeden onu dinler, Nusret bey konuşmasını bitirdikten hemen sonra ‘’ Haydi bana müsaade’’ der, etrafındakilerin konuşmasına fırsat vermeden çekip giderdi. Ne anlatır, nasıl anlatır bilmezdik amma dinleyenlerin yüz ifadelerinden , içlerinden ‘’ Vay be, ne adammış bu Nusret bey ‘’ dediklerini duyar gibi olurduk. Nusret bey tek parti döneminde iktidar partisi ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu, kahvehanedeki müdavimler anlatırdı.
Bu konuşmaları dinleyen insanlar, kimi zaman, Vekaletlerdeki işlerini, Nusret beye söyler, onun tavassut etmesini isterlerdi. Bu isteklerin yerine gelip gelmediğini bilmemekle birlikte, Nusret beyin bu konuları çözdüğünü düşünürdük. Hatta Annemin ilk okul öğretmenliği döneminde, Kurtuluş taki ilk okula tayininde, o aracı olduğunu hatırlarım. 1950 senesinin başındaki Nusret beyin telaşını kahvedekiler pek konuşmadılar. Bizim evde de bu konu hiç konuşulmadı.
Zaman zaman bizimkilerle Mebbus evlerine giderdik. Akraba derecesinde yakınlarımız olduğundan, bu mekanda sıklıkla bulunur, konuşulanları yorumlamadan dinlerdik. 1946 senesinde kurulan Demokrat Partinin 1950 seçimlerinde başarı sağlamasına ihtimal verilmediği, konuşulan konular içinde idi. Bizim çocuk zekamızla bu konuları fazla anlamaz , olayları dışardan izlerdik. Nusret beyin 1950 senesi 14 Mayıs seçimlerinin ertesi günü, bir kaç gün mahalledeki kahvehaneye gelmediğini öğrendik.
Yeni kurulan ikinci parti iktidar olmuş, gazetelerin manşetlerinde yeni bakanların resimleri, boy boy sergilenmekteydi. Mahalledeki bir komşumuzda iktidar partisinden mebbus olmuş, hatta önemli bir yere Vekil olmuştu. Mahallede Nusret bey bir anda bu Vekilin en yakın dostu olmuştu. Yeni iktidar partisi Ankara’nın dışı olarak bilinen bağların üstündeki bir arazide, yeni iktidar partisi üyeleri için, adına 14 Mayıs Evleri dedikleri, seçim gününü anımsatan, yeni bir yerleşim mekanı kurarak , bütün iktidar parti millet vekillerine, bu mekanda, birer ev hızla inşaa edilmişti.
Bu gün Gazi Osman Paşa olarak adının değiştiği bu mekan, Ulus’a çok uzak kalmıştı. Nusret beyin Kurtuluş’taki evi, Ulustaki Avukatlık Bürosu ve 14 Mayıs Evleri semtleri arasındaki mesafelerin uzaklığından dolayı olsa gerek, Ulustaki Avukatlık bürosunu, 14 Mayıs evlerine yakın, Kavaklıdere diye adlandırılan mekana taşımakta tereddüt etmemişti. Nede olsa Nusret bey her dönemin insanı idi.
Aslında 1950 seçimlerinde bir anadolu şehrinden, ve iktidar partisinden aday olmak istemişti, fakat Partinin bu isteği kabul etmediği, aslında aşikardı. Seçimlerden kısa bir süre sonra, Nusret bey mahallenin yeniden renkli siması olmaya başlamış, tekrar gündeme oturup, mevcut iktidar partisinin adamı oluvermişti. Nusret beyin kahvehane sohbetleri tekrar başlamış, kahve muhabbeti güncelliğini yitirmemişti. Kahvehanenin hemen yanında Berber Osman’ın dükkanı vardı. Kimi zaman Nusret bey buraya traş olmaya gelir, traş olurken kahvehanedeki müdavimler dükkanı doldurur, onun konuşmasını dinlerlerdi.
Biz hep Nusret beyin mebbus olmasını bekledik. Yeni iktidar partisinden mebbus adayı olarak gösterilmesinin mümkün olabileceğini düşünmüştük, fakat bu hiç olmadı. Son 1957 seçimlerinden sonra Nusret beyin mebbusluk umudu kalmamıştı, amma yine bir ümit içinde dolaştığını izledik. Her dönemin adamı olan Nusret bey, ümit ile yaşamaktaydı.
1960 senesi 27 Mayıs günü bütün hayallerinin durduğunu gözlemledik. Nusret bey için Mebbusluk hayallerinin mumu sönmekteydi. Askeri idarenin bazı şehirlerin valiliklerine Generaller atadığı ilk aylarda, bizim mahallede oturan bir general Ankara’nın Valisi oldu. Ertesi günü Nusret bey onun en yakın dostu olmuştu. 27 Mayıs tarihini izleyen günlerde, Siyasi oluşumlar içinde kendisi için yer arayışını, daha iyi izlemekteydik. Beklentilerinden ümidini yitirdiğini sezdiğimiz dönemlerde, önce berbere gelmeyi durudurdu, sonra kahvehaneye gelişlerine son verdi ve daha sonra mahalleden taşındı. Nusret beyi bir daha mahallede görmedik.
Geçtiğimiz günlerde gazetelerde okuduğum bir haberde, çeşitli yerlerde zamana bağlı olarak değişik düşüncelerin sözcülüğünü yapan ve zamanla her rüzgara yelken açan bir gazetecinin SerVekil’e Danışman olduğunu gazetelerden okudum. Aklıma Nusret bey geldi birden, birde Muzaffer Hepgüler ustanın sahneye koyduğu ‘’ Siyasi Madrabaz ‘’ adlı tiyatro eseri, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.