Nabız
Her seferinde bindiğim her takside, şöfor esnafı ile sohbet etmeyi bir adet haline getirdim. Bildiğim bir konu var ise, bu esnaf, toplumun nabzını doğru analiz ettiğidir. Her gün bu taksilere yüzlerce insan biner ve şoför esnafı ile sohbet ederler. Geçtiğimiz günlerde bende öyle yapmak mecburiyetinde kaldım. Çünkü konuya ben başlamadan evvel şoför esnafı hemen atıldı:
Abi bu memleketin hali ne olacak ?
Sanki memleketi bu hale ben getirmişim gibi, benden hesap sormaya kalkmakta diye düşündüm . Halbuki ciğeri yanan esnafın, dertleşmek için bir yakın bildiği adama ihtiyacı olmakta. Belki kendisine doğruları söyleyecek adam gibi adama ihtiyac duymakta diye düşünmeye başladım. Dinden imandan bahseden insanların, haramı kendilerine göre tarif etmelerine şaşıran bir toplum, doğruları öğrenmek için bir ADAM’a ihtiyaç duymaları doğaldır.
Geçen akşam çok sıkıldım, ferahlamak için Sauna ya gitmeyi düşündüm. Bir zamandır tanıdığım bir iş adamı dostum, saunada sırtını dayamış tahta duvara uzatmış ayaklarını , bir kolunu dayamış bir üstteki oturmalığa, almış başını ellerinin içinde, loş ışıkta terleyip durmaktaydı. Bende içerde yerimi alınca, göz ucu ile beni gördükten sonra :
Metin Bey, ne olacak bu memleketin hali ?
Hadi şoför esnafını anladım, şimdi bu beyefendiye ben ne anlatacaktım. Memleketi bu hale ben getirmişim gibi, bana soru sormalarını yadırgamaktaydım. Bir süre iş ve ihale aldıklarında , herşey toz pembe idi, peki şimdi neden şikayet etmekteydiler diye düşünceye daldım. Beni Marko Paşa gibi bir adres olarak görmelerine de isyan edesim gelmekteydi.
Genelde pazarda sebze ve meyva satan esnafla sohbetim çok iyidir. Kimi zaman onları ziyaret eder hatırlarını sorarım. Hatta bazen tezgah arkasında öğle yemeklerini yaparlar, tepsinin başına geçtiklerinde beni görünce hemen seslenirler:
Baba , fakir sofrasına gelde , bu menemenden ye,
diyerek beni sofralarına çağırırlardı. O günde aynısı oldu. Beni menemen yemek için sofralarına davet ettiler. Bir zeytin tenekesini ters çevirip oturmamı istediler. Ben de sofraya dahil oldum. Bir parça taze sıcak ekmeği koparıp, daldım menemenin içine. Daha ilk lokmayı henüz yutmuştumki, Pazarcılar Derneği’nin kurucusu Atilla’nın ağabeyi Bekir atıldı:
-Baba, ne olacak bu memleketin hali? Bizi bitirdiler be , ne yapacağımızı bilmiyoruz...
Şimdi bu esnafında bir çok sıkıntıları olduğu bir gerçekti. Hele onların yaşam koşullarını insanlar seyretse, acırlar mutlaka. Ben onların hayatlarının bir bölümünü dinleyip çok üzülmüştüm. Sevdiğim bir arkadaşım vardı İzmir de, babası pazarlarda soğan ve patates satardı. Akşamları eve çok geç gelir, sabah gün doğmadan giderdi. Onun sözlerinden pazarcıların hikayelerini dinlemiştim. Burada pazarcılara ilk tepki olarak bende kestirmeden cevap vermek istemedim.İlk cümlelerim:
Bu iktidarı siz getirdiniz, ben onlara oy hiç atmadım, bu nedenle ben ne diyeyim,
diye ağzımdan döküldü. Diğer bütün herkes gibi onlar da aynı cümlelerle bana karşılık vermelerini hiç yorumlamadan aktarayım,.
-Baba, yeminen biz bunlara oy vermedik.
Peki sen vermedin, ben vermedim, şoförler vermedi, iş adamı vermedi de bunlar kendi başlarına nasıl iktidar oldular o zaman ?
Konulardan konulara geçen Pazar esnafı daha neler söylediler:
-Bugünler çok kritik günler bey, kimse bir başka kimsenin vatanını ne şekilde sevdiğini sorgulamaması gerekir. Bir kimse hakkında birilerinin çıkıpta ‘Sen Vatan hainisin ‘ deme hakkı, kimsede olmaması gerekir. Yolsuzluğa bulaşmış insanların, başkaları için talihsiz söz söylemeye hiçte hakkı olmasa gerek. Hiç bir ana, hiç bir baba evladını , çok kötü bir hata yapsa bile ‘ onu reddederim ‘ diye konuşmasını esefle karşılamaktayız. Her ne olursa olsun, bir babanın böyle bir cümle sarfetmesi bile, onun ruh yapısını ortaya koyduğunu düşünmekteyiz. Sorgulamada kendi evladı söz konusu olunca , hakimlerin ve savcıların yerleri değişmekte, polis müdürleri tayin olarak yerlerinden olmakta, müsait bir ortam yaratılıp, deliller karartıldıktan sonra,
Ben artık ifade vermeye hazırım, demekte hazret.
Tabi ki, biz de bunu yuttuk, şimdi hazmetmeye çalışmaktayız. Kime söylesem bunu, hemen itiraz etmekte. Hava alanından beni getiren taksi şöförüne söyledim.
-Ağabey milleti enayi zannediyorlar, kendileri hamudu ile yürütüyorlar, bizlerede din imandan nasihatle dem vuruyorlar, bizi aptal zannediyorlar,
-Sen kaç numara ayakkabı giyiyorsun?
Sorma, şimdi artık 45 numara ayakkabı alacağım, belki bir gün gelirde kutusunun içine bir şeyler koyma ihtiyacı duyarız, demekteler.
Toplumun her kesiminden aldığım bu infiale kulak vermem gerektiğine inanmaktayım. Kimse kimseden daha akıllı olduğunu söylemeye , kimse kendini Padişah görüp başkası için yalancı peygamber demeye hakkı olmasa gerek. Hikmetyan’ın eteğini öpenden, iktidar olmak için Amerikaya gidip el öpenden bu ülkeye bir yarar gelmiyeceğini düşünürüm. Artık sıra bana geldi, bende soruyorum kendime, ‘’ ne olacak bu memleketin hali, ‘’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.