Hüzün
Bazı hikayeler vardır, bir başka yerde duyduğunuzu hatırlarsınız ya, “Ben bunu bir başka yerde duymuştum amma kimindi bu hikaye‘’ dediğiniz bir çok zaman olmuştur. İşte bu hikayede öyle anlatılmış hikayelerden biridir. Hikaye adada geçer. Adaların içinde Kınalıada’yı sevemedim desem yeridir. Bilindiği gibi bu adanın güney doğu yönünde taş ocakları vardır. Hatta bu yerden maden çıkarıldığı da rivayet olunur.
Kuzeyden bakıldığında bu adanın bir kısmı traşlanmış gibi görünür. Bu adada yaşamış ve eserler vermis bir edebiyatcı hatırlamamaktayım. Her ne kadar şair Fazıl Ahmet Aykaç, Kınalıada’da yaşamışsa da, eserleri bu nesile aktarılmadığını düşünmekteyim. Belki başka edebiyatcılar vardır da benim aklıma gelmemekte.
Diğer bir ada olan Burgaz adası, daha bir sempatik gelir bana . Güneşin batışı kalpazan kayadan çok güzel izlenir. Bu nedenle duygusal yaşamaya daha yatkın bir adadır Burgaz adası. Bu adada yaşamış bazı şairler vardır. En önemlisi bence Sait Faik Abasıyanık. Bu adalarda eserler vermiş, günümüze kadar gelen eserleri ile adı hala hatırlarda yaşamaktadır.
Orhan Veli Kanık’ın da Burgazada’da yazları oturduğu söylenir. Delikanlı çağımda Burgazada’dan Heybeliada’ya bir çok kez yüzdüğüm olmuştur. Bu adanın meşhur olmasında denizci Sadun Boro beyin çok etkisi olmuştur. Sadun beyin dünyayı dolaşan küçük teknesi burada demirli idi. Bir kedisi ve eşi ile dünya denizlerinde tur atan belki ilk Türk odur diye düşünmekteyim. Sadun Bey’in kedisi Miço da bu dünya turuna katılmıştı. Kanımca bir seneden fazla bir zamanda yapılan bu dünya turu, tefrika olak Hürriyet gazetesinde yayınlandığını hatırlarım.
Büyükada ise, Prenses adalarının en büyüğüdür. Edebiyat dünyasına isimleri ile damga vuran devleri barındırmıştır Büyükada. Reşat Nuri Güntekin, Hasan Ali Yücel ve Nurullah Ataç gibi ustalar yaşamıştır. Hatta Cevat Şakir Kabaağaçlı, ki bu ismi bilmeyenlerde olabilir, çünkü bu isimden ziyade Halikarnas Balıkcısı olarak edebiyat dünyasının tanıdığı değerli ustanın da ilk öğretim gördüğü yer Büyükada’dır. Büyükada’da belediye binasında, adalarda yaşamış sanatçıların resimleri, binanın iç yüzeyinde duvarları süslemektedir.
Bunların dışında Heybeliada’da yaşayan Türk Sanat Musikisi ve Edebiyat dalında eserler veren sanatcılar, diğer adalardan daha fazladır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Aziz Nesin, Yahya Kemal Beyatlı , Oktay Rıfat , Nazım Hikmet Ran gibi değerler bu adada yaşamıştır. Yesari Asım Ersoy gibi bestekarlar bu adada çok güzel eserler vermiştir.
Bir dörtlük vardır çok severim. Bestekarından ziyade, güftesi beni çok yaralamıştır. Bir sevgi ve aşkın gücünü gösteren acıklı bir hikaye, beni çok duygulandırmıştı. Adada iki kayıkhane vardır, biri Asaf, diğeri ise Yakup isimli denizcilerindir. Adada kendi halinde yaşayan Sami Bey, Munip Bey’in kızı Şadiye Hanım’a aşık olur. Adada yaşayanlar bu iki gencin aşklarını dillere destandır, amma Munip beyin kulağına bu dedikodu ulaşmaz. Baba Münip Bey bir nedenle Şadiye Hanım’ı da alıp Istanbul’a giderler. Ortalıkta dolaşan söylentide, Şadiye Hanım’ın bir Paşa ile evleneceği rivayeti delikanlı Sadi Bey’in kulağına gelir.
Esmer uzun boylu delikanlının bu ayrılık ve söylenti canına tak eder. Kalkıp Istanbul’a gitmek ister. İlk önce Asaf’ın kayıkhanesine gider. Asaf’ı yatağından kaldırır. Maltepe’ye geçip, oradan Nışantaşı’na gitmek için bir sandal ister. Asaf bu sandalı vermek istemez. Bir çok sebep ortaya koyarak sandalı vermekten imtina eder. Sandalı alamayan Sadi Bey, oradan Yakub’un kayıkhanesine gider.
Aldığı terbiyeden dolayı Yakup Reis’e karşı çok saygılıdır. Babasının eski arkadaşıdır Yakup. Dışarda hava patlamaya yakın olduğunu anlayan Yakub, kendisinden kayık isteyen Sadi Bey’e müsaade etmez. Gecenin ilerliyen saatlerinde eve gideceğini söyleyen Sadi, kayıkhaneden ayrılır. Bir kaç saat sonra gizlice kayıkhaneye gelen delikanlı, kıyıya çekilmiş sandallardan bir tanesini denize indirir. Küreklere asılarak karşı sahile yol almaya başlar . Ne de olsa serde gençliği olduğundan, patlamaya yüz tutmuş havada bir müddet kürek çeker ve mesafe alır.
Dalgalar hızlı bir şekilde yükselmeye başlar. Rüzgar artar ve yağmur bardaktan boşalırcasına dökülür. Sadi küreklere asılır amma, rüzgarın gücü ile inatlaşmanın doğru olmadığını bilemez. Gecenin ilerleyen dakikalarında kollarındaki derman çözülür, dev dalgalarla mücadele gücü kalmaz. Bir yan dalga ile sandal alabora olur.
Yakup Ağa sabah sahili gezeken bir sandalın yerinde olmadığını görür. Telaşa kapılır. Kahveden Kahraman’ı çağırır. Kahraman’la beraber kahveden bir iki arkadaşlarını da yanlarına alarak, kayıp sandalı aramaya çıkarlar. Çok geçmeden devrilmiş halde bulunan sandalı , yedeğe alarak sahile geri dönerler. O günden sonra Sadi’yi adada kimse görmez. Birkaç gün sonra Sadi’nin kaldığı eve postacı Cemil bir zarf bırakır. Alıcı Sadi Bey ve göderen Şadiye Hanım’dır. Tevatür odur ki Şadiye Hanım’dan gelen mektup, babasını Sadi Bey ile evlenmeye ikna ettiğini haber veren bu mektuptur fakat Sadi Bey’in eline hiç ulaşmaz. Son gece evden ayrılmadan evvel sevdiği Şadiye’ye yazdığı birkaç satır bu gün hala dillerde dolanmaktadır.
Ada sahillerinde bekliyorum Her zaman yollarını gözlüyorum, Yarim Seni serian istiyorum, Beni şaad et Şadiye başım için
Bu güfte konusunda bir çok hikaye bulunur. Hatta bu hikaye adadaki faytoncuların bile dilindedir. Benim de çok sevdiğim bu şarkının Usulü Sofyan, Makamı ise Hicaz, Heybeliada’da eserler vermiş değerli bestekar Yesari Asım Arsoy’un eseri olduğunu söylerler. Bu şarkıyı sizlere değerli bir sanatçıdan dinletmek isterim.
http://www.youtube.com/watch?v=ebFJIPZzGs0