Yerli Malı
Hatırlar mısınız çocukluğumuzda Yerli Malı Haftası vardı. Okullarda yerli malı konusunda konuşmalar olur, sloganlar yazılır, bilhassa SümerBank’a yönelik ürünlerde yerli malı kullanılması halka telkin edilirdi. ‘Yerli Malı yurdun malı, Hep onu kullanmalı” gibi afişlerle donatılırdı okullar.
İlkokulda bu haftalarda ele alınan konularda hiç fikir yürütmezdik. Aslında dükkanlarda yabancı mal yoktu. Zaten kısıtlı ithalatta güncel kullanım malzemesi bulunmamaktaydı. Merinos gibi güçlü bir tekstil fabrikası yeterince ürün çıkartmaktaydı. Bu nedenle günlük kulanımda insanların aldığı eşya, giysi ve diğer malzemeler yerli malı idi. Hatta buna milli ürün bile diyebiliriz.
Sümerbank, asker için ayakkabı üretir, onun yanında halk içinde bir kaç tip ayakkabı ürettiğini hatırlarım. Yatılı okula giderken Sümerbank mağazalarına uğranır, oradan benim için ayakkabı alınırdı. Adana , Denizli ve Nazilli tekstil merkezleri idi. Buralarda yerli pamukla üretilen kumaşla ülkenin ihtiyacı karşılanırdı. Nazilli basması, Denizli basması ayrı kalitede olur, halk bunları elleri ile yokladığında anlardı. Bursa’da üretilen tekstili de ayırt edebilen insanlar vardı.
Daha sonraları Türkiye NATO’ya girdi. Ne olduysa o günden sonra oldu. 1950 senesinde Amerika Rusya’dan tedirgin olunca NATO diye Kuzey Atlantik Paktı devletleri oluşturuldu ve buna Türkiye de katıldı. Rusya’nın önemli bir tehlike olduğuna bizi inandırdılar ve Amerika’ya o tarihte savunma malzemeleri karşılığı Rusya’yı kontrol edebilecek üsler verdik.
Adana, Ordu, Perşembe, Karamürsel, İzmir Çiğli’de kurulan bu üstlerin Ankara Balgat’ta da bir kontrol merkezi tahsis edilmişti. Buralarda çalışacak bol miktarda Amerikalı askerde o şehirlere yerleştirilmişti. Yüzlerce Amerikalı Türkiye’ye geldi. Birden bu şehirlerde ev kiraları birkaç misli arttı. Bu akınla Türkiye’ye gelen Amerikalılar’ın alış veriş yapacakları malzemeler için PX adı ile mağazalar bu tesislerin içine açıldı.
İçecekleri sularını bile Amerika’dan bu mağazalara getirip, Amerikalılar’ın bu suyu içmeleri istenmişti. Bu PX’lerden alınan mallar el altından şehirlerdeki bazı dükkanlarda Türk halkına satılmaya da aynı tarihlerde başlanmıştı. Bu dükkanların adına verilen isim “Amerikan Pazarı’’ idi. Neler yoktu ki bu yerlerde, ayakkabıdan tutun da diş macununa kadar her malzeme buralara akmaya başlamıştı. Kimi zaman bu akışın olumlu yönde yerli üretimi desteklemiş olduğunu düşünmekteyim. Bir gömleğin nasıl paketlenmesinden tutun da, üretim kalitesine kadar her yönde yerli üretime örnek olması bakımından yararlı olduğu kanaatindeyim.
Daha sonraları Almanya’ya giden işçi kardeşlerimizin Türkiye - Almanya trafiğinde Alman mallarının Türkiye pazarlarında boy göstermesi ile pazarın içindeki yerli oranı o nisbette azalmaya başladı. Şimdi ise yakın tarihimizde yerli malı bulmak ile yabancı mal bulmak veya istenilen bir marka malı bulmak son derecede kolaylaştığını izlemekteyiz. Ülkemin her yerinde alış veriş merkezleri açılmakta ve Marka ürünler buralarda boy göstermekteler. Hatta gıda konusunda kendi kendine yetebilecek ilk 7 ülkenin içinde olmamamıza rağmen manavlarda İran karpuzu, Kıbrıs portakalı, Pakistan pirinci, Afrika muzu gibi ürünlerin tezgahları süslediğini üzülerek seyretmekteyim. Mersin’deki portakal bahçelerinin çok katlı binalara dönüşmesi ayrı bir üzüntümdür.
Geçen gün bir meydan toplantısında Cumhur’un topluma hitap ederek sanki beşyüzelli karpuz isterim der gibi ‘550 yerli malı Milli vekil istiyorum ‘ sözlerini dinlediğimde, ilkokuldaki Yerli Malı Haftası’nı düşündüm, lafa baktım laf değil, birde söyleyene baktım adam mı diye, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.