Kapıkulu
Herkesin bildiği ve üzerinde aynı cümlelerin kullanıldığı konularda yazı yazıp fikir beyan etmek doğru bir düşünce olmasa gerek. Mühim olan yazı yazarken konuları iyi seçmek ve verilecek bilgileri iyi aktarmak gerektiğine inanmaktayım. Bazı gerçekleri oturup araştırır, bir demet halinde okurlara sunulursa, bu yazı mutlaka kayda alınacak bir yazı olması gerekir.
Geçtiğimiz hafta İslam Ülkelerinin Türkiye’de toplanmasını ikbal arayışımızda bir manevra olarak görmekteyim. Avrupa Birliği içinde ilerleme raporlarında Türkiye lehine olumlu bir haber çıkmayınca, inşaa edilen yüzlerce camiyi, Osmanlı’nın kapıkulu Suudilere göstererek taraf toplamaya çalışan bir yönetime söyleyecek fazla bir söz bulamamaktayım. Çünkü Avrupa Birliği önce insan haklarına önem verir. Fikir ve basın hürriyeti Batı dünyası için önemlidir.
1730’larda Vehhabi hareketi ile Osmanlı’ya karşı isyan ederek yayılmayı sürdüren Suud ailesi, zayıflayan Osmanlı devletinde her zaman isyancı bir hüviyete bürünmüşlerdir. Abdulazziz El Suud, ailenin en belirgin bir simasıdır. Arap yarımadasında petrol bulunması bu aileyi hem zengin etmiş, hem de dine dayalı bir yönetimin yerleşmesi ile şeriat kanunlarını, insan haklarını hiçe sayarak uygulayan bir idareyi ülkelerinde yerleşmesini sağlamıştır.
Halkın büyük bir bölümü cahil olduğu için, din tahakkümüne boyun eğmek mecburiyetinde kalmaktadırlar. Halk burada güdülen, yaşayan canlı olarak algılanır ve onların hayatları sadece din kurallarının uygulandığı yaşam boyutları içinde kalmak koşulu ile geçerlidir. Olası bir diyete karşılık Arap yarımadasının ve Körfez ülkelerinin Türkiye bankalarında bulunan kaygan fonları, ülkemizde dine dayalı bir düzenin kurulmasına destek kabilinden geldiğini düşünmekteyim.
Ülkemde 3.8 milyon aile hiç bir iş yapmadan, devletin arka bahçesi olarak, ciddi para yardımı alması, en az 3.8 milyon oy anlamına gelmekte. Hani GSMH adı altında bir değer topluma yansıtılır ya, bir de bunu fert başına bölerler ya, bu değerin içinde bankalarda yatan bu fonlarında bulunduğuna inanmaktayım.
Milli gelir arttı demekle insanların ceplerinde kaç liraları olduğuna bakmadan rakamlardan konuşmamak gerekir.
Briç oyunu sevenlerin oyun içinde kullandıkları bir deyim vardır çok severim: ‘Üflemek’.
Elinizdeki kartların puanına dayanmayan deklarasyonu dile getirerek boş beyanda bulunmayı ‘Üflemek’ tanımı ile ifade edilir. Buda böyle bir şey. Şımarık Suud Kralı 400 tane Mercedes araç isteyerek, bir otelin tamamını kapatıp, Beştepe Sarayına verdiği paraların hesabı için gittiğini düşünmekteyim.
Kralın Esenboğa Hava limanında apronda ihtiyacı olabilir diye pistin hemen kenarına da bir camii inşaa edildiğini pek az insan bilir.
Bu kadar para harcayarak İmam Hatiplere iş yeri imkanı yaratmanın parasal mertebesini düşünün. Türkiye’de 2014 rakamları ile yaklaşık 85 bin cami hizmet vermekte. Burada kadrolu 280 binden fazla imam, müezzin ve hoca çalışmaktadır. Bu sayı öğretmenlerin iki katı, doktorların ise üç katıdır. Yurdum insanı dünyevi çalışmadan ümidini kestikleri için daha ziyade bilinmeyen uhrevi dünya ile ilgilendiklerine yormaktayım.
15 senedir bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.