Uçurum
Günlük gelişmeleri gazetelerden ve ekranlardan izlemeye devam ediyoruz. Ancak bu dinlediğimiz ve izlediğimiz haberlerin doğruluğu üzerinde ciddi endişelerimiz oluşmakta. Bütün gazetelerin sahipleri, 5 Tepeye yakın insanların, hatta aileden biri olduğundan, gerçeklerin toplumdan gizlendiği bir ortamda yaşadığımıza inanmaktayım.
Aklıma hep Osmanlı Sultanlarından Abdülaziz’in yaşamı ve sonrası gelir. Batıya temayülü olan Sultanın uygulamalarını kabul etmeyen bir kesim, Sultanı tahttan indirmek için harekete geçerler. 10 Nisan 1876 tarihinde askeri talebeler ayaklanır. Şeyhülislam Efendi’den padişahın şuurunun yerinde olmadığı yönünde bir fetva yayınlanır. 30 Mayıs 1876’da Harbiye Mektebi Komutanı askerlerle Dolmabahçe Sarayı’na gelirler.
Abdülaziz’i tahttan indirirler ve kayıkla Topkapı Sarayı’na gönderirler. Sultan Topkapı Sarayı’nda III. Selim’in öldürüldüğü daireye yerleştirilir. Burada akibetinden şüphe eden Abdulaziz, Feriye Sarayı’na naklini ister. Feriye sarayındaki 4’üncü günün sabahı yatağında bilekleri kesilmiş olarak bulunur. Yapanı belli olan, fakat faili mechul bir cinayete kurban giden Abdulaziz’den sonra 93 günlüğüne 5 Murat tahta getirilir. Beklentileri olan kesimin düşüncelerine uymayan 5 Murat, meşrutiyet yanlısı idi. Bu nedenle kısa süren bu saltanatı sonunda, bütün planları yapan II. Abdülhamit padişah olur.
II. Abdülhamit’in planlamış olduğu saltanatlık görevine geçiş sürecinde ilk bir sene, hiçbir şeye karışmadan, önce kendine sadık hafiye teşkilatını kurar. Genelde Osmanlı arşivi son derecede güzel tutulmuş ve gerçeği yansıtan belgelere dayanır . Ancak Abdülhamit dönemine ait arşiv belgeleri, bilhassa hafiye teşkilatı için, ya tutulmamış ya da bir süre sonra imha edilmiştir. Bu nedenle bu dönemin verileri varsayımlara dayanır. II. Abdülhamit’in baskı rejimi ülkede aydın kesimi sindirmiş, mütedeyyin kesimin ise sesi çıkamamıştır.
Hafiye teşkilatının yanında ise jurnalci bir başka teşkilatta toplanan istihbarat, ülkeyi yaşanmaz hale getirir. Ancak Padişahın saltanatı da emniyet teşkilatının çalışmasına bağlı olarak inkitaya uğramadan 33 yıl gibi uzun bir dönem sürer.
Düyun-ı Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi’nin kuruluşu da bu tarihlere rastlar. Osmanlı 1850 senelerinden başlayarak dış borç alması sonucunda , toplanan vergilerden faizlerini bile ödeyemeyecek bir duruma düşmesine kadar sürmüştür. Her ülkede muhalefetin yaşamadığı, hatta yaşatılmadığı bir baskı rejimi nereye kadar sürer, bunu kestirmek pek mümkün değildir.
II Abdülhamit, kendi yazdığı ‘Siyasi Hatıratım’ adlı kitapta detaya inilmeden kendisinin anlaşılmadığını ifade etmektedir. Hatta batı kültürü almış insanlar hakkında ise, ‘’Bunlar büyük gayretkeşlikle halkın hiçte anlamadığı yenilik fikirlerini yaymaya çalışıyorlar. Halbuki bizde büyük kütle, hürriyet fikirlerine karşı tamamiyle biganedir. Bunlarla beraber hareket etmek isteyenler, memleket haricinde uzun zaman kaldıkları için köklerinden kopan ve cila gibi sathi bir Avrupa tahsili görmüş olan bir avuç insandan ibarettir. Avrupa’da tahsil görmüş insanlar memlekete döndüklerinde, halkın kendilerinden ne beklediğini bilmezler. Osman lıyı medeni bir memleket haline getirebilmek için Garp fikirlerini yaymaya çalışırlar. Bu ne feci basiretsizliktir’’ der.
Tabii dir ki tarih her zaman tekerrürden ibarettir. Şu ana kadar 14 senedir tek parti iktidarı ile yönetilen Türkiye’de doğru bilgiyi, gerçeğe dayanan verileri elde etmenin hayal olduğu bir dönem yaşamaktayız. Yabancı basından elde ettiğimiz bilgilerde Türkiye’nin her yönü ile despotizm ile yönetilen polis devleti olduğunu ifade eden yayının, keşki doğruları söylemediğini ifade edebilseydim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer