Yatsıya Kadar
İnsanın hayatında her dönem aradığı bir şeyler olmalı. Hatta hedeflerinde önemli değerler bulunmalı. Yoksa yaşanacak hayat boşa geçmiş bir ömür olarak nitelendirilebilir.
Dünya nüfusu artmakta, ülke nüfusu çok daha hızla artmakta. Anadolu halkı Osmanlı dönemlerinde sadece orduya asker yetiştirmek için çoğalır, bir de tarımla uğraşıp ziraat yaptıklarından kaba güce dayanan bir gelişim içinde yaşadıkları altı yüz yılda, Anadolu insanı fikir ve düşüncede gelişmediği bilinir. Bir kaç düşünürün, bir kaç şairin yaşadığı yüz yıllarda, Anadolu insanı kendini ifadeden yoksun kaldığı bir hakikattir.
‘’Ferman Padişahındır’’ söylemleri, tek kişinin yönettiği ülkelerde başka fikirlere yerin olmadığı dönemler, pek uzak geçmişte değil, kayıtları yakın tarihimize kazınmıştır.
Altı yüz yıl bu yaşam tarzı Anadolu insanının genlerine işlemiş, hazretten gelecek fermana göre hareket etmek bir yaşam tarzı haline geldiğini görmekteyiz. Halkın söz hakkının olmadığı, hatta kadınların hiçbir hakkı olmadığı dönemlerin bu ülkede yaşandığını unutmamak gerekir. Kadınların esir pazarlarında satıldığı, para karşılığı iş yapması için konaklara verildiği, burada başka emellerinde karşılandığı günler çok geride kalmadığını hatırlamak gerekir. Erkekleri eğlendirmek için kullanılan kadınlarında yüz yıllarca bu topraklarda yaşadıkları ve çile çektikleri bir hakikattir.
Ülkemizde kurulan onlarca medeniyetlerde kadın hakimiyetinden ziyade Erkek egemenliğin hüküm sürmüş olduğunu düşünmek gerekir. Osmanlı Devletin son dönemlerindeki Padişahları yönlendirenlerin aklı temsil etmesi gerekirken, saygın Sadrazamlar yerine iltimaslı insanların, damatların, akrabadan kişilerin görev alması, cemaat, dergah ve tekkelerde tedrisat görmüşlerin iş başına geçmesi, Osmanlı’nın sonunun hazırlamasında büyük rol oynamıştır. Üretim ve buna bağlı yatırım yerine haraç alma esasına dayanan Osmanlı gelirleri, haraç verenlerin isyanları sonunda, borçlanmaya kadar uzayan bir Osmanlı ekonomisi oluşmuştur.
Ekonomi terazisi hürriyetlerin hassas dengesidir. Borçlanmaya başlayan ve bilhassa üretim yapamayan ülkelerin neticede demokrasisi iflas eder. Toplumu yönlendiren insanlar, cahil halka, yanlışları doğru olarak gösterirler, bununla iktidarını sürdürürler. Fakir halk daha fakirleşir, iktidar sahiplerine çanak tutan zümre ise daha zenginleşir. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü, halkın muhtaç olduğu ilk öncelik karnının doymasıdır. Temel hak ve hürriyetler onlar için tali hedeflerdir. İktidar sahipleri her zaman doğru yaptıklarını, etraflarında gezen menfaat düşkünü zümreye dayatırlar, onlarda her konuya alkış tutarlar. Böylelikle iktidar sahipleri yaptıkları her işin doğru olduğuna inanır. Ülkenin batağa gitmesi onlar için önemli değildir. Matlup ve maksat, onlar için ve etrafında dolaşan insanların menfaatleri için vazgeçilemeyen tek hedef: İktidar olmak ve bundan vaz geçememek.
Ülkemin adına çok uzaklara 20 dakika görüşme için giden insanın, ülkesinde yaşayan yurdum insanına, neler görüştüğünü anlatması gerekir. Bence bu konuşmanın 10 dakikası tercümanın her iki tarafa yaptığı çeviri tutar. Hoş geldin, yolculuğun nasıl geçti diye hatır sözleri 5 dakika sürse, kalan süre 5 dakika. Bize Cemaatin başı FETÖ’yü verin dese, buda 5 dakika sürer. Geriye ne kaldı, iki parmağımın arası.
Kim söylemiş nerede söylemiş, neden söylemiş bilemiyorum. Kanımca yine Anadolu topraklarında yaşayan mütedeyyin bir pîrin söylediğine inanırım. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar”, ben yatsıyı beklemekteyim diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.