Kanal İstanbul
Her konuda olduğu gibi ciddi konularda da yozlaşmanın, sadece bizim ülkemize has bir davranış biçimi olmadığını düşünüyorum. Seneler öncesi bir Bakanlık için acil ihtiyaç malzemesini tedarik etme işi firmamıza verilmişti. Malzemeler Almanya’dan sevk edilecekti, ancak içinde bir iki parça ürün Kanada’dan yüklenip, Frankfurt’a gelecekti. Diğer parçalarla birleştirilip, Ankara’ya sevk edilecekti. O yıl Aralık ayı çok soğuk ve kar yağışlıydı. Almanya’da ilk defa şehir içindeki yollara da kum dökülüyordu ve şehirlerarası yollara yoğun tuz dökülmesini hayretle seyretmekteydim.
Frankfurt havaalanı pistleri renkli malzemelerle kaplanmış, her uçak kalkmadan evvel antifriz sıvıları ile kanatları işlem görmekteydi. Yoğun kar yağışı, hava trafiğini de engelliyor, uçaklarda rötar kaçınılmaz oluyordu.
Böyle bir atmosferde havaalanında, Kanada’dan gelecek malzemeleri beklemekteydim. Gümrük işlemleri ile ilgili bir firma ile anlaşmıştım, malzemeler Kanada’dan geldiğinde havaalanına yakın olan atölyeye hemen alınacak şekilde çalışmalarımızı planlamıştık.
Atölyede paketleme işlemi sonrası malzeme balyalar halinde tekrar sarılacak, ve bu şekilde uçağa yüklenmeden önce basınç odasında 48 saat test edilecekti. Bu Almanya’da yasa gereği yapılması mecbur bir işlemdi. Taşıma sırasında uçakta herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması adına, bu test her pakete uygulanmaktaydı. Hatta basınca hassas bir malzeme bile olsa, onun uçağa yüklenmeden önce bu testi geçmesi gerekmekteydi.
Biz ise malzemeyi vermiş olduğumuz süre içinde teslim etmek için her yolu kullanmaktaydık. Kar yağışı, tipi ve uçak rötarları bizi olumsuz yönden ciddi etkilemişti. Malzemenin paketlenmesinden sonra basınç odasında iki gün beklemesi, teslim için verilen zaman sürecinde bizi sıkıntıya sokacağı muhakkaktı. Almanya’daki gümrük işlemlerimizi yapmaya yetkili kıldığımız firmanın çalışanı, genç bir Türk delikanlısı, Atilla idi.
Bazı konularda Alman yetkililerin esnek davranmaya, bizim yurdum insanlarını çok zorlamış olduğunu anladık. Basınç odasına balyaları sokmadan, testten geçmiş gibi raporlanması konusunda kişileri biraz zorlayınca, bir bedel karşılığı bu raporun alınabileceğini öğrendik. Bu bizi biraz rahatlattı. Gerekli ücreti el altından, oradaki Alman çalışanlarına aktarınca, bizim balyalar basınç test sistemine girmiş gibi temiz bir rapor elimize geldi.
Biz bu sevkiyatta 3 gün kazanmış olduk. Kar, tipi olumsuz hava şartları altında balyaları atölyeden alıp doğrudan uçağa yüklemenin rehavetini, aynı uçağa aldığım biletle koltuğumda çıkarmayı düşledim. Zorluklar içinde işlemleri tekamül edip, uçağa bindim ve koltuğuma oturduğumda gözlerimi kapayıp uçak daha kalkmadan, derin bir uykuya dalmıştım. Dünyanın en ciddi ülkesi olarak kabul ettiğimiz bu ülkede de üç beş Mark’ın nelere kadir olduğunu görmüştüm.
Bu yazı ile, gözünüzden kaçmış olabileceğini düşündüğüm bir konuyu dikkatinize sunmak istemekteyim. Kanal İstanbul projesi için Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı tarafından hazırlanan fizibilite raporundan birkaç cümleyi aktarmak istiyorum:
‘’Finansal fizibilite çalışmasına konu olan gelir, gider kalemleri aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
Gelirler:
Gayrimenkul gelirleri
Kanal kullanım kiralama gelirleri
Entegre gelir işletme gelirleri
İstanbul’da açılacak bir kanalın ana getirisi, kanalın kıyılarında oluşacak arsaların, rant katar adına birilerine satılması ile oluşacağı alenen yayınlanmakta. Bize hala bu şehre - İstanbul’a- yapılan ihanetin sona ermediğini ifade etmekte diye bir sözüm geldi söyledim. Hem nalına hem mıhına.