İnce Çizgi
Hiç bir zaman aklımdan silemediğim bir deyim" ince çizgi". Hayatla ölüm
arasında olduğu söyleyenen bir çizgi. " İnce çizgi" konusunda zaman zaman araştırma yaparım. İnandığım doğrular içinde aradığım gerçek, mesela Musiki ile gürültü arasında olan çok ince bir çizginin var olduğu gibi.
Geçenlerde Istanbul'da Bağdat caddesinde dolaşırken yanımızdan yavaş geçen bir aracın içinden yükselen gürültüden dolayı yanımdaki arkadaşımın söylediği kelimeleri duyamadım. Bu nedenle eğilip aracı süren delikanlıya kulağımın oldukca rahatsız olduğunu ikaz etmeye çalıştım. Fakat genç sürücü yaydığı gürültüden benim ne söylediğimi anlamadı. Kendisi, aracın içinde yükselen gürültüyü kısmak mecburiyetinde kalmıştı.
Aslında gürültü ile musiki arasında oluşan bu ince çizgiyi bu gence nasıl anlatırım diye düşündüm. Kendimi konudan ve bulunduğum yerden uzaklaştırmayı daha uygun buldum. Bu gence "cıs" "tak" "cıs" "tak" şeklinde bir ritmin musiki ile uzaktan yakından akraba olmadığını nasıl anlatırdım. Nasıl izah etmem gerektiğini bilemedim. Kendimi ifade etmeye çalışmamdaki aczimi, karşımdaki genç nasıl anlar diye düşündüm. Kendi kendime buda bir incecik çizgi dedim, teselli buldum.
Yaz akşamları tatil yapmaya çalıştığımız evin karşı yamacında bulunan bir
tatil sitesinin müzikle dans edilen ‘’ disco ‘’ isimli mekandan yükselen gürültü ile burada bulunan insanların çıkardıkları gürültü, civarda bulunan sitelerdeki insanları rahatsız ettiği muhakkak. Burada gürültü çıkaran insanların ortaya koyduğu eğlenme ile dinlenme arasındaki çok ince çizgiyi çoğu zaman düşünmüşümdür.
Kimileri tepinmekle eğlenmeyi, dinlenme adına yaptıklarına inanmakta, kimileri ise dinlenmenin, az gürültülü ortamlarda tabiatın sesini dinlemekte
aramaktalar . İşte bu iki düşüncenin arasında oluşan çok ince bir çizgi
dinlenmeyi ,eğlenmekten ayırt etmekte.
Adam deniz kıyısında lokantada salatasını ve balığını söylemiş ,yanında
gidecek birde içki bardağını eğri çatalın kenarına koyarak, beyaz peynirden bir lokma almasının peşinden, bir yudum içkisini eda ederken, yine deniz kıyısında lokantaya bitişik bir camiden yatsı namazı için ezan sesinin akışında bir ince çizgi olması gerektiğine inancım tamdır.
Ülkemin eğitim konusunda senelerdir rota değiştirmesini hem yaşayan hemde izleyen bir vatandaş olarak endişe içinde seyrederken, yine bir ince çizgi üzerinde yoğunlaşmaktayım. ‘’Tevhidi Tedrisat ‘’ kanunu olarak bildiğimiz Öğrenim Birliği Yasası, 3 Mart 1924 senesinde Kabul edildiği dönemde, Osmanlıdan kalan ‘’ Medrese’’, ‘’Mektep’’, ve ‘’Okul’’ gibi dağınık eğitim kurumlarını bir araya toplamak ve eğitimin bir elden idare edilmesini sağlamak amacı güdülmüştü.
Geçtiğimiz son 90 sene içinde eğitim konusu, çeşitli dönemlerde radikal değişikliğe uğramış, bu değişiklik kimlerin amaçlarına hizmet etmek için yapıldığını algılamak, bu ince çizgiyi iyi anlamaktan geçtiğine inanırım. Yok olmaya mahkum edilmiş toplumdan bir devlet yaratmanın bazı ince çizgileri vardır. Burada oluşan hedef, ince çizginin resmine ne tarafından baktığınıza bağlı olsa gerek. Tevhidi Tedrisat Kanunu çıktığı tarihlerde, 30 Kasım 1925 de Tekke ve Zaviyeler hakkında Kabul edilen kanunla bu dergahların kapatılması , bir çok gurupları tedirgin ettiği bir gerçektir.
Bu yasa kapsamında Osmanlı döneminde medreselere giden öğrencilerin askerden muafiyeti olduğu için, medreselerde binlerce kayıtlı talebe olduğuda bir hakikattir. Çıkan kanunla bu talebelerin imtiyazı ortadan kalkmış. Hatta Adalet Bakanlığında bulunan Şeri Mahkemelerin kapatılması ile birlikte KADI yetiştiren Mekteb-i Kuzat’ında kapatılması aynı kanuna bağlanmış. Aslında geçtiğimiz 90 sene boyunca eğitim konusunda bir kesim insanların ellerinden oyuncakları alındığı için topluma karşı olan tepkileri yıllar boyunca katlanarak devam ettiğini görmekteyiz.
Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal orduya zaman zaman resmi geçit tatbikatı yaptırır, askerin maneviyat ve ruh yapılarının üst seviyede kalmasını sağlardı. Ülkemizde Milli Birlik ve Beraberliğimizin müşterek yapılarından bir tanesi, Milli bayramlar olduğuna inanmaktayım. Bu bayramlar insanların müşterek bir ülkü etrafında buluşmasını sağlar.
Ülkemizde yaşayan vatandaşların tamamı aynı dinden olmadığına göre, dini bayramların etrafında kenetlenmemizin mümkün olmadığını görmekteyim. Dini Bayramları kutlamıyalım diye bir öneride kimse bulunmak istemez. Müslüman olmayan vatadaşları, dini bayramları ve kandilleri nasıl kutlamaya mecbur etmiyorsak, onlarla müşterek kutlayabileceğimiz bayramlarımıza sıkı sıkı bağlanmamız gerekir. 1934 yılında Almanya nın başına geçen Adolf Hitler tek tip Alman Irkı üzerinde ciddi duruşunda aldığı kararların doğru olmadığını, 1945 deki neticeden görmekteyiz. Bir ırkı yok etmeye kalkışması kabul edilir bir hata değildir.Tek tip insan, tek tip din, tek tip giyim, tek tip lisan gibi şekilcilik de başarı elde etmek hayalden ileri olmasa gerek diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.