Sessiz gemi
Türk edebiyatının önemli isimlerinden biridir Yahya Kemal Beyatlı. Bilir misiniz bilmem, esas adı Ahmet Âgâh’tır ve bizim Üsküp olarak bildiğimiz Scopia şehrinde 2 Aralık 1884 senesinde doğar. Makedonya dünya tarihinde iz bırakan insanların doğduğu bir ülkedir. Büyük İskender’in yaşam öyküsünü okuduğumda, yaptığı işleri, yaşadığı 33 yıllık ömür içine nasıl sığdırdığına hayret etmiştim. 336 ile 323 yılları arasında Makedonya Kralı olarak gitmediği ülke, zapt etmediği yer, çözmediği düğüm kalmamıştı. Hatta Kilikya’dan sonra doğuya yöneldiği zaman, bizim Külek boğazı olarak adlandırdığımız, Toros geçidinden de geçmiş, oradaki kitabe, kimileri tarafından Büyük İskender’in kaya yazıtı olarak anılır. Ancak bu kaya kitabenin çözümünde bunun böyle olmadığı öğrenilir. Büyük İskender 30,000 askeri ile Hindistan’a kadar gitmiş bir komutandı.
Bugün bile anlamadığım bir konu vardır, yüzlerce binlerce kilometre uzaktan bir ülke nasıl idare edilir? Hani telefon gibi iletişim sağlayan cihazların olmadığı bir dünyada, insanlar nasıl iletişim sağlarlar? İmparatorluk yönetimini 13 sene uzaktan kumanda ile yürütmüş Büyük İskender. Makedonya’da hiç mi halk hoşnut olmadığı konularda, yönetimden hesap sormamış? O tarihlerde tanrılar İmparatorlara hükmederlermiş. Bütün tanrıların kutsadığı Büyük İskender’in, yaptığı savaşlarda yara almadan ordusunun başında kılıç salladığını söyler tarihçiler. Ege’de bulunan bir çok küçük krallıkları da, Makedonya İmparatorluğu’na katar Büyük İskender.
Bu kadar geniş bir alan olan EGE bölgesi yetmez, devam eder Büyük İskender. Ankara yakınlarında Gordion’un düğümünü kılıcıyla açar. Buradan iner Kilikya’ya ve oradan da Çukurova’ya. Yolu Mısır’a yönlenir. En önemlisi Büyük İskender’in gittiği her yerde, İmparator İskender’in başı ve Tanrı Amon’un boynuzları bulunan kabartmalı gümüş, bronz, paralar uzun bir müddet kullanılmış. Hatta Silifke’de yaşlı bir Ömer Çavuş vardı tanıdığım, muhabbetimiz çok iyi idi o tarihte. Benim antik tarihe ve eski esere meraklı olduğumu bildiği için beni dağlardaki bazı lahitlere götürüp göstermişti. Tanrının unuttuğu yerde bir anıt mezar. Lahit yanlarındaki sütunların kenarlarında tanrı AMON un boynuzlu silueti vardı. Daha sonra bana iki adet gümüş para hediye etti. Üzerinde Büyük İskender’in kafası bulunmaktaydı. Bu paraların sadece Anadolu’da değil, Büyük İskender’in geçtiği bütün ülkelerde bir müddet kullanıldığını düşünmekteyim.
Pers İmparatorluğunu yıktığı Gaugamela savaşında III. Darius’u mağlup eder. Babil’i ele geçirir. Buradan doğuya yönelir. Baharat yolu onun için önemliydi. Hani Büyük İskender’in hayatını okurken bile yorulmaktayım. Ancak o, bu serüveni yaşarken yorulmamış.
Büyük İskender gibi Yahya Kemal Beyatlı da Üsküp’ü bırakarak ailesiyle önce Selanik, daha sonra 16 yaşında İstanbul’a gelir. Ortaokula başlar. Daha sonra Paris macerası vardır. Sorbonne Üniversitesi’nde siyaset bilimi tahsili yapar.
Şiirlerinde Yahya Kemal ismini kullanmaz, Ahmet Âgâh adını kullanır. Yahya Kemal, şiir yazan, ancak hiç şiir kitabı olmayan önemli edebiyat ustalarımızdan biridir. Mustafa Kemal ile tanıştıktan sonra Cumhuriyet döneminde çok değişik görevler verilir kendisine. Yahya Kemal milletvekilliği de yapar, hatta Büyükelçilik görevi de üstlenir. 1934 senesinde çıkan soyadı kanununda Beyatlısoy adını alır.
Yahya Kemal hayatı boyunca bir kadına aşık olur. Ancak nedeni bilinmez, evlenmekten korkar bir hali olduğu muhakkak ki, aşık olduğu kadınla evlenmeye hiç yanaşmaz. Müzmin bekar hayatı yaşadığı bilinir. 1943 senesinde İstanbul Milletvekili görevi yaptığı dönemde de Ankara Palas Oteli’nin Meclise bakan yüzünde, 224 nolu odada yaşar.
İstanbul’da yaşadığı müddet zarfında, edebiyat hocalığı yaptığı dönemde tanıştığı CELİLE Hanım’a deliler gibi aşık olduğunu herkes bilir. Ancak evlenmeye yanaşmaması, bu güzel kadını çok üzer. Oğluna edebiyat dersi verme bahanesi ile Heybeliada’daki evlerine girip çıkan Yahya Kemal, Celile Hanım’ın oğlu tarafından sert bir tepkiyle karşılanır. Nazım Hikmet hocasının cebine koyduğu bir kağıda ‘Hocam olarak girdiğin bu eve babam olarak giremezsin’ diye yazar. Celile Hanım’la tartıştığı son konu, İstanbul’daki önemli bir baloya gitmemesini isteyen Yahya Kemal, bu baloda sevdiği kadını kaybedeceğini düşünür. O akşam 17.45 vapuruna binip İstanbul’a giden Celile hanım için, Parlak Mehmet’in meyhanesinde hem içip hem yazdığı şiir SESSİZ GEMİ.
“Artık Demir Almak Günü Gelmişse Bu Zamandan,
Meçhule giden Bir Gemi Kalkar Bu Limandan,
Hiç Yolcusu Yokmuş Gibi Sessizce Alır Yol,
Sallanmaz O Kalkışta Ne Bir Mendil Ne de Bir Kol ’ .
Ülkemde ise ‘Millet ne derse biz kabul ederiz’ gibi sözleri söyleyenleri, bu sözler bağlar. Aynı ağızdan dinlediğimiz bazı sözlerde ‘Din kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslam bize göre değil, biz İslam'a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine, dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz" cümlesini söyleyen de, aynı kaynak. Bu sözleri dinleyen insanların düşünmesi gerekir. Daha sonra ise, meçhule giden dini bir gemi ayrılacak hukuk limanından. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alacak yol. Baroları keyfe kader parçalayıp, din hukuku dayatmaları ufku kaplayacak. Suni gündemlerle işsizlik, enflasyon ve diğer bütün olumsuzlukları kamufle etmeye yönetimin çalışması, meçhule giden bir gemi gibi bu limandan, medeniyetten uzaklaşmasını çağrıştırmakta diye bir sözüm geldi söyledim Hem Nalına Hem Mıhına.