Batan Gemi
İnanıyorum ki uzun zamandır siz de dikkat etmektesiniz. Ülkemizde gündem değiştirmek için ucuz konulara sarılmaya çalışan bir ülke yönetimi bulunmakta. Nedenini araştırmak gerekir. Gençliğimizde bir zamanlar bir topu, TİLT makinesinde, bir o yana bir bu yana gönderirdik ya, işte durum buna çok benzemekte. Belki yozlaşan idarede, kaliteli insanlar, bugünden, gemiyi terkettiklerine inanmaktayım. Hani, bir gemi batmaya başladığında fareler, batan gemiden savrulan tahtaların üzerine çıkıp gemiyi nasıl terk ederler, işte onlar gibi. Gemiyi en son terk edende, geminin beceriksiz kaptanı olurmuş.
Bu konuları düşündüğümde aklıma hep Titanic adlı meşhur transatlantik gelir. Yapımı ve gayesi olarak, o yılların en mükemmel tasarımı olarak kabul edilmekteydi. Titanic, White Star Line adlı bir firma için İrlanda’da Harland and Wolff adlı tersanede üretilmişti. Hatta bu tersanede iki adet aynı gemiden kızağa konulmuştu. Gemi Olimpic sınıfı olduğundan birisine Olimpia, diğerine de güçlü ve hızlı tanrıları tarif eden ad olan TİTAN kelimesinden türeyen TİTANİC adı verilmişti. Batmayacak bir gemi olarak bölümler halinde tasarlanmıştı. Öyle ki bir bölüm su alsa da, ara bölmeyi kapattığınızda geminin batması imkansız olarak tanıtılmıştı. 31 Mart 1908’de kızağa konulan bu gemi 26 ay gibi çok kısa bir zamanda tamamlanmıştı.
Geminin yapımında yaklaşık 11 bin 300 işçi çalışmıştı. Gemi 1911 yılı Mayıs ayında denize indirilmiş ve 2 Nisan 1912’de yapımı tamamlanmıştı. Geminin birçok rakamsal bilgileri inanılmazdı. Gemi 269 metre uzunluğunda 28.2 metre genişliğinde tasarlanmıştı. Gemide 4 baca vardı, ama gerçekte 3 bacası duman için, diğeri ise süs olarak yapılmıştı. Geminin 3 pervanesi vardı, bu üç pervaneye enerji sağlayan iki zamanlı dört silindir, üç aşamalı buharlı itici motorlar ve düşük basınçlı tribünler bulunmaktaydı. Bu sisteme 29 kazan enerji vermekteydi. Gemide bir ordu kadar kazanlara kömür besleyen işçiler bulunmaktaydı. Geminin hızı saatte 43 kilometreye kadar çıkabilmekteydi. Gemi yaklaşık 2000 yolcu kapasiteli, 1500 mürettebatı bulunan yüzen bir şehri andırmaktaydı. Gemiye Edward Smith adında bir de kaptan atanmıştı.
Bu geminin, bir gemi için kabul edilebilecek çok ciddi bir hızı vardı. Geminin ilk seferinde, gecenin karanlığında ve yoğun siste, direk üstündeki gözcünün, 43 kilometre hızla giderken uzaktan gördüğü buz dağını aşağıya haber vermesi sonrası yaşanan gerçekleri kimse bilmemekte. Kaptanın, gemiyi buz dağına çarpmaması için vermiş olduğu komut, yüzlerce insanın hayatına mal olmuştu. Gemi buz dağına çarpmadı, ancak buz dağı gemiyi boydan boya keserek bütün bölmelerin su almasına ve ilk seferinde talihsiz bir şekilde batmasına, Edward Smith adlı süvari neden olmuştu.
Gemi kaptanı, gemiyi buz dağından kurtarmak için manevra yapmamış olsa, gemi burundan buz dağına çarpacak, ancak batmayacaktı. Yanlış karar bir gemiyi binlerce metre denizin dibine gönderdi.
Bence ülkeler de gemilere benzer. Deneyimli bir süvarisi olursa, doğru kararlar verirse, gemi neden gidip buz dağına çarpsın ki? Gece karanlık olabilir, denizde sis olabilir, direğin tepesine koyacağınız gözcüyü çok iyi seçeceksiniz. Alacağınız her kararın doğru olduğuna inanmanız gerekir. Geminin hedefini doğru tayin ediniz, hatta doğru tahmin etmeniz bir mecburiyettir. Kaybolan itibarınızı ucuz hesaplarda aramamanız gerekir. Gündem değiştirmeye hiç gerek yok. Babanızın oğlu olsa da, doğru enflasyon değerlerini toplumla paylaşmanız gerekir. Toplumu aptal yerine sakın koymayın. Ekonomi ihtisası bulunan bağımsız kurumlar tarafından yapılan hesaplamalarla, topluma verilen değerlerde ve bilhassa yurdum insanının çarşıda, pazarda gördüğü enflasyon değeri arasında fark olmaması gerekir. Halkı ne kadar daha aldatabilirsiniz ki?
Damadı Hazinenin başına koymakla, TUİK’in başına özel kalem müdürünün eşini koymakla, iktidar ortağını muhaliflere salmakla, muhaliflerin içine nifak sokmakla, kiliseyi cami olarak ilan etmekle daha ne kadar toplumu oyalıya bilirsiniz diye, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.