Bekir Coşkun sonrası
Ne diyeyim bilemiyorum, yıllarca okumaya doyamadığım usta bir gazeteciyi sonsuzluğa gitmesini hüzünle öğrendim. PAKO’ya mektup gönderdiği senelerde Bekir Coşkun’a sevgim daha da artmıştı. Hayran olduğum iki gazeteciden biridir Bekir Coşkun. Diğeri ise Burhan Felek, yani şeyh-ül muharririn namlı Burhan Felek. Sonsuzluğa gidişin sonunda bıraktıkları boşluğu kimse dolduramamaktadır. Saygı ile andığım Burhan Felek’te Vatandaş Ahmet Efendi diye Pazar günleri yayınlanan makalesinde, hem nalına vurur hem de mıhına değindirirdi. Nasıl bir keyif alırdım Pazar günleri Burhan Felek’in bu sohbet yazısını okurken. Kahvede buluşurlar, Eczacı bey ile yaptıkları sohbette yurdum insanının sıkıntılarını dile getirirdi. Aslında konuyu mizah ile birleştirip hem düşündürüp hem de güldürmesine bayılırdım. Burhan Bey’i tanıma fırsatım olmuştu. Böyle değerler artık pek yetişmemekte. Bir İstanbul beyefendisiydi, sayın Felek.
PAKO ve Minik Kuş, önemli adreslerdi, yazarların seçtikleri. Bekir Coşkun usta ile tanışmamız bir konferansında olmuştu. Gazetecilik ve siyaset konulu bir söyleşide çok ince bir çizgide sözlerini saf etmiş, meseleleri çok yüzeysel izah ederken, ülkede nelerin aksadığının resminin kendiliğinden ortaya çıktığını izlemiştim. Cinnah Caddesi’ndeki binada değerli arkadaşım rahmetle andığım Kurthan Fişek’i ziyarette, Bekir Bey’e de uğrardım. İlk kitabım çıktığında bir kopyasını kendisine hediye etmiştim.
Pako’ya mektuplarda ülke analizini mizah içinde anlatır, mizaha güler, gerçekler ise bizi düşündürürdü. Bir çocuk hikayemi onunla paylaşmıştım. BORNOZ adlıydı bu hikaye, aslında her okuyuşta ben de hem okur hem de gülerim. Bu hikayeyi gönderdikten sonra kendisinden bir mesaj almıştım, ‘Çok Güldüm’ kalemine sağlık diye cevaplamıştı. Son birkaç aydır onun için açılan sosyal medya sayfasındaki köşeye, ben de hafta da bir yazı göndermeye çalıştım.
Aslında sağlıklı yaşamış olsa idi sevgili COŞKUN, PAKO da yaşıyor olsa idi, daha neler yazardı kimbilir bugünlerde. Neleri dile getirirdi köşesinde. Bir iki cümle yazardı, sanki bir sütun dolu yazı okumuş kadar etkilenirdi insan. ‘ Pako bak birileri söyledikleri sözlere kendileri bile inanmıyor ve diyorlar ki ‘Hangi gelişmiş ülkede erken seçim yapılmakta?’ Kendimizi bir anda gelişmiş ülkeler saflarında buluyoruz. Ekonomisi çökmüş, dış ticaret açığı dağ gibi büyümüş, işsizlik yüzde 17’ye dayanmış, genç işsizlik yüzde 26 olan ülkede, halka iş vereceğine, naylon torbalarla ekmek vermeye kalkan bir idare ile yönetiliyoruz’ derdi rahmetli.
Daha da vahim olan, çok önemli bir çıkışı var Cumhur’un, dün 5 Tepe’deki Saraydan sehven üflenmiş olsa gerek. Son 18 senede Tarikat ve Cemaatlerin isteklerine dayanarak 23 defa eğitim sistemi değiştiren bir A K P iktidarının başındaki Cumhur’un sözlerini duyduğumuzda, anlamakta güçlük çekmeye başladık : ‘Eğitimde ve kültürde arzu ettiğimiz yere gelemedik’ . Sanki Kemal Başbakan, Saray muhalefette ve yapılan değerlendirmede eğitim ve kültürde karne notu kırık. Nasıl bir sürçü lisan etmek bu, anlamak mümkün değil. Aslında sade Eğitim ve Kültür dalında kırık notumuz olsa neyse, Maliye’de de notlarımız kırık. Ülkede Eylül 2020 itibari ile 115 milyar TL vatandaşın ödenmemiş ferdi kredi borçları olduğu bir gerçek. Halk bir borcu diğer bir borçla kapatmaya çalışarak geçimini idame ettirme çabasında. Tarımda çalışanlar perişan, pamuk ve mercimek ithal eden bir ülke haline geldik.
Doğan ailesi Hürriyet gazetesinin sahibi olduktan sonra, iktidarların bu gazetede yazı yazan düşünürlere karşı sürdürdükleri tepki sonrası, gazetede yazı yazanların üzerindeki baskılar artmaya başladı. Hatta DOĞAN grubunun hesaplarını deşmek için mali müfettişlerin şirkete gönderildiğini hatırlarım. Aydın beyin, Emin ve daha sonra Bekir Coşkun’dan, gazetede yazılarının, icraatı tenkit edercesine olmamasını istediğini öğrendik. Bu nedenle önce Emin ayrıldı gazeteden, daha sonra ise Bekir Coşkun Hürriyet’e veda etti. Ama okurları onu takip etmeyi bırakmadı. Sözcü’de başlayan son dönem meslek hayatında, okurları onunla reha buldu.
‘PAKO, biliyor musun, usta yazar Bekir bize veda edip sonsuzluğa yürüdü, arkasında yazıları, düşüncelerini, kitaplarını ve sana yazılan mektuplarını bırakıp gitti, nur içinde uyu güzel insan’ diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.