Küçüksu
Lale devrini çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Bilhassa edebiyatta meydana gelen gelişmede Osmanlı Devleti’nin yeniliklere, savaşmaktan bıkmış bir halkın başka konularla meşgul olmalarını mutlulukla okumaktayım. Bu güzelliklere karşı çıkan Horpeşteli Hamam Tellağı Halil, topladığı çapulcu takımı ile çıkardığı isyanda muvaffak olması ve saraya yürüyerek III. Ahmed’in tahttan çekilmesine neden olan namı Patrona Halil, 30 Eylül 1730’da padişahın saltanattan çekilmesi ve I. Mahmud’un padişah olması ile neticelenmiştir.
Bu isyan sırasında, Padişah Ahmed zamanında yapılan bütün olumlu gelişmeler , binalar, bilhassa Kağıthanede meydana getirilen güzellikler kırılmış, yakılmış, ve yıkılmış olduğunu biliyoruz. I inci Mahmud tahta geçtiği dönemde bu yıkılan Istanbul ve Kağıthane yöresini tekrar düzenlenmesini ister. Sakinleşen isyancıları tören yapılacağı söylenerek Saray’a çağırılır ve burada isyancıların elebaşlarına gerekli görülen ceza verilir.
Bu arada Padişah Kağıthane yöresinin yeniden yapılanmasına kadar, kalabalıktan uzak bir yerde dinlenme ve eğlenme için yer ararken, iki derenin arasında bulunan bir çayır olan Küçüksu düzlüğüne bir kasır yapılması için Sadrazam Divitkar Mehmet Paşa’yı görevlendirir. Sadrazam Mehmet Paşa Şehremini Yusuf efendiye bir plan çizerek verir ve ahşap bir bina yapılmasını ister. Bu bina 1751 senesinde padişahın hizmetine girer. Sadrazam Mehmet paşa bu binanın bütün masraflarını Istanbul şehrinde bulunan Kedhuda, Defterdar, Reis, Çavuşbaşı , Yeniçeri Ağası, Cebeci Başı ve Darphane Nazırına paylaştırır.
Kasıra yakın bir yer olan Kandilli’ye kuyular açılır ve buradan Kasr’a su tedarik edilir. Bu su hem binaya hemde bahçede bulunan havuza yeter ve civardaki halkında kullanması için çeşme yaptırılır. Çeşitli dönemlerde bu Kasır Padişahlara hizmet vermiş, III Selim zamanında ve II Mahmud zamanında ciddi tamirat gören bu ahşap bina 1839 yılında Abdülmecid zamanında padişah emriyle yıkıldığını görmekteyiz. Yıkılan bu ahşap bina yerine 1857 yılında mimar Nikoğos Balyan kalfa tarafından bu günkü bina inşaa edilir. Küçüksu Kasrı dış cephe süslemeleri için Avusturya dan Sechan isimli bir dekaratör görevlendirilmiştir. Binanın yapı itibari ile Osmanlı dönemini yansıtması önemlidir.
Padişahların zaman zaman burada dinlendikleri ve hatta Küçüksu ve Göksuda sandalla gezinti yaptıkları söylenir. Edebiyata düşkünlüğü ile tanınan padişahların kimi zaman şiir yazdıkları, beste yaptıkları Kasr olarak bilinmektedir. Bilhassa ilk Kasrın kullanıldığı zaman dilimi içinde, Küçüksu boyunca sandalla gezintiler yapıldığı, genç delikanlıların ve evlilik çağına gelen genç kızların uğrak yeri olduğu muhakkak. Hatta bu yöre hakkında yazılan şiirler ve bestelerin bu güne kadar geldiğini görmekteyiz.
Kadıköylü Kadı Mehmet Efendinin oğlu Mustafa hakkında kayıtlı fazla bilgi olmasada 1705 li senelerde doğduğu tahmin edilmekte. Saray kayıtlarında 1729 yılında Enderuna alınan Kadızade Mustafa, henüz 15 yaşında hanende olarak sarayda görevlenir. Zaman içinde Çavuşluk rütbesine kadar yükselen Mustafa Çavuş, Küçüksu yöresini ve güzelliklerini dile getirebilecek kabiliyeti olan ender insanlardan biridir.
Yazdığı şiirlerde Tanburi adını kullandığınıda bilmekteyiz. Yaşadığı dönem içinde Sarayında iltifatına erişmiş olan Tanburi Mustafa Çavuş’un şiirleri sevimli, neşeli, ve çarpıcı üslupta yazıldığını düşünmekteyim. Mecnun Misal Gibi Halim, Sevdiğimi Bilir Bari , Tanburinin Her Namesi, Buseliktir Gülizarı dörtlüğü, Mustafa Çavuşu çok güzel izah eder. Bir çok eserinde yaşadığı hayatın bir resmini yansıtan şiirlerini okurken, o günü yaşar gibi olmaktayım. İhtimaldir yine bir yaz günü Mustafa Çavuş Küçüksuda gezmeye çıkar. Göz aşinalığı olduğu bir dilberi görür. Yanından geçerken gözlerinin içine bakar, göz göze gelirler. Kalbi hızlı hızlı atmaya başlar, hani derlerya elektrik aldım, işte tam böyle bir durum olur. Sevdiğini söylemeye dili varmaz, bir kenara oturur, alır eline kağıdı, başlar sağan sola yazmaya ;
Küçük Suda Gördüm Seni , Gözlerinden Bildim Seni, İnkar Etmem Sevdim Seni, Ne Kadar Cefa Edersen, Gönül Ayrılırmı Senden
Bu güzel sözleri usulü Aksak, Makamı Şehnaz Buselik olarak besteler. Bu Şarkı 300 yıllık bir tarihe rağmen, bu gün dipdiri hepimizin sevdiği bir eserdir . Fakat gelin görün ki Küçüksu’yun eski güzelliğinden artık eser kalmamıştır.
Bu gün bu güzel Şehnaz Buselik şarkıyı 300 yıl evvele giderek sesine saygı duyduğum çok kibar genç bir sesten dinletmek istedim.