Demokrasi bu mudur?
Hayatımızda mutlaka zaman zaman gerçeklerle yüzleşmemiz gerekir. Tabi hangi gerçekler diyeceksiniz. Çocukluk hatta delikanlılık dönemlerimizde nerede yanlış yaptığımızı bilemediğimiz zamanlar mutlaka olmuştur. Geri dönüp yaşamınızı hiç değerlendirdiniz mi? Ben nerede yanlış yaptım dediğiniz oldu mu? Geçtiğimiz senelerde çok sevdiğimiz, sesine ve icrasına hayran olduğumuz bir sanatçıyı yitirdik. Kayahan, bir sanatçı, güzel sesli bir insan olarak dinlediğimiz bu karakterin yazdığı şarkıların sözlerini hiç düşündüğünüz oldu mu? Bakın 80’li senelerde yazdığı bir şarkının sözü ne kadar anlamlı:
‘Allahım neydi günahım’ ve devamında tanrıdan cevaplaması için sorduğu soru ‘Ben Nerde Yanlış Yaptım? Yaşamınız sürecinde sakin bir günde oturup ömrünüzün sürecinde nerede yanlış yaptığınızı hiç aklınıza getirdiniz mi? Kayahan bu şarkı sözlerini çok genç yaşlarında yazdığını hatırlamaktayım. Tanrıya yalvarıp nerede yanlış yaptığını sormakta. Yaşadığımız ömür içinde hangi dönemde bu soruyu, Kayahan gibi, kendimize sorarız, bir düşünün. Ben her dönemde hem kendime, hem eşime, yaşadığımız bu ömür içinde nerede yanlış yaptığımızı hem sorar, hem de düzeltmek için gereken ne davranışlar varsa, onları azami derecede uygulamaya çalışırım.
Allahım nerede yanlış yaptım.
Bunun sadece benim kendime olan sorumluluğum ve öz benliğime olan saygımdan kaynaklanmaması gerek. Herkesin kendisine sorması gereken bir soru olduğuna inancım tamdır. Bir Başbakan bir Cumhurbaşkanının da et ve kemikten oluşan bir yapıya sahip olduğundan, mutlaka bir veya belki bir çok yerde yanlış yaptığına inanırım. İnsanlar hatalarını anlayıp düzeltmeye çalışmaları, kemale erme yolunda atılmış olan en önemli bir adımdır. Bu konuda en önemlisi, yapılan bir hatalı hareketteki yanlışı kabul etmeyen bir düşünce, bence artarak hataları beraberinde getirecek bir tutumdur. İnsanların toplumda davranışlarını murakabe eden bir kurum bulunmamakta. Varsa, belki mahalle baskısı olarak nitelendirebiliriz.
Hani Mecliste Yasama, Yürütme ve Yargı erki vardır ya! Aslında bu güçlü kuvvetler dengesi geçtiğimiz son 20 senede yok oldu. Şimdi sadece yürütme bulunmakta. Yasama, yürütmenin emrinde olduğu müddetçe, hatta yargının talimatla hareket ettiği bir ülkede, HUKUK adına söylenecek pek fazla bir şey olduğunu sanmıyorum. Ekranlarda dinlediğim konuşmacıların dile getirdiği ‘Yargının Yürütmenin emrinde olduğu bir ülkede, Hukuktan bahsetmek abesle iştigaldir’ demekteler. Ben de aynı görüşü paylaşmaktayım.
Yürütme, ülke konularını tartışılmadan, denetilmeden ve hesap verme kaygısı olmadan icra etmek adına, istediği kanunu çıkartmasına YASAMA adını vermekteyiz. Ya Sa Ma. Büyük Millet Meclisinin asli görevi kanun çıkarma olması gerekirken, Sarayda yapılan kanun taslaklarını tescil işleminin yapıldığı yer olarak görmekteyiz. Meclis yapılan her yasa dışı işler için bir kılıf hazırlama mekanı olmaktan ileri gidememekte. ‘Ben başvekil olarak yaptığım yolsuzluklar için bir kılıf kanuna ihtiyacım var, kabul edin çıkaralım’ denildiğinde veto edeceğiniz yeterli oyunuz olmadığı için, bu kanun, bağırsağınızda ağlasanız da çıkar mantığı içinde kanunlaşır.
Demokrasi bu mudur?
Kadın hakları konusunda uluslararası konferansa ev sahipliği yapıp, İstanbul Sözleşmesine ilk imzayı koyan ülke olarak, cemaatlerden aldığı tepki ile imzayı ilk çeken ülke olduk. Sonra hayvan hakları yasası diye bağırmanın ne gereği var? Kadınları saymayan bir yönetim hayvanları mı koruyacak?
Gelin ülkeyi yönetenlerin karnesine bakalım. Hangi konuyu ele alsam, notu kırık. Anayasaya uyma notu, olumsuz. Ekonomi konusunda damada teslim edilen Maliye göçmüş durumda, Bağımsız bir Merkez Bankası yerine Saraydan idare edilen bir sistemde, ülke parasının değer kaybetmesi önlenememekte. Saraydan ‘Ben Ekonomistim’ dediği gün, ülkem yarım milyar dolar kaybetmekte.
Uyuşturucu patronlarının Sarayla muhabbeti çarşaf çarşaf sergilenmekte, İçişleri Bakanının ise koltuğuna yapışmış, bırakmamakta ısrar etmesi, ülke menfaatlerini zedelemekte.
Bence demokrasi bu demek değil ve de bu konuda benim gibi sizin de aynı görüşü paylaşmakta olduğunuzu düşünmekteyim. Ülke menfaatleri şahsi menfaatlerin önünde, hatta aklın, bütün hırsların önüne geçtiği yerde olmamız gerekir. Çünkü katılımcı demokrasilerde muhalefetin, her seferinde sözü geçmeyen bir toplum olmaması gerekir.
Bu bencil davranışlardan kurtulmak için ülke yönetiminde erdemli beyinlere ihtiyaç vardır. Eğer bu da yoksa ‘Allahım Neydi Günahım‘ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.