Uçkur
Gel de yazma diyor, büyük usta gazeteci Bekir Coşkun. Dört beş sene evvel 2016’da yayınlanan PAKO’ya mektuplar adlı kitabında. Usta gazeteci, köpeği PAKO’ya dert yanması ile hatırlanır.
Pako öldükten sonra onun anısını yaşatmak adına, birçok konuyu, hatta siyasi çarpıklıkları bile Pako’ya şikayet ederdi. Terrier cinsi köpek olan Pako, yazar Bekir Coşkun’un hayatında önemli bir parça idi. 25 Eylül 2012 tarihinde Pako’yu kaybettiği zaman, uzun müddet kendine gelemediğini ifade ederdi.
O tarihlerde Bütün Dünya Dergisi’nde yayınlanan küçük hikayelerimden bir tanesini kendisine göndermiştim. ‘Bornoz’ adlı hikayemi okuduktan sonra bana gönderdiği yazıda, uzun müddet böyle gülmemiştim diye mutluluğunu iletmişti.
Hani bu ülkede yaşayıpta ülkenin karşılaştığı problemlere bigane kalmanın mümkün olmadığını düşünmekteyim. Bazı siyasi parti yöneticilerinin ülkenin dört bir yanında halk ve esnafla sohbet edip, durum tespiti yapmaları, ne kadar güzel bir çalışma. Aklınıza mutlaka bir soru geldiğini düşünmekteyim. ‘İktidar halk arasında dolaşıp kendilerini tanıtıp, esnafın, emeklinin, öğrencinin, polisin, doktorun, öğretmenin, memurun velhasıl halkın bütün kesimleri hakkında, yaşam düzeyleri ve problemleri konusunda araştırma neden yapmaz?’ diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu önemli konu hakkında, iktidar partisinin adı önemli olmayan bir başkan yardımcısının, mikrofonların karşısına geçip ‘Biz tebdili kıyafetle halk arasında gezip, halkın nabzını tutmaktayız’ diye beyanat vermesini siz de dinlediniz.
Bu cümleyi alın evire çevire okuyun. Aklınıza mutlaka IV. Murad , III. SELİM ve II. Mahmud adlı Osmanlı padişahları gelir. Halk arasında nasıl tanınıyorum düşüncesiyle geceleri tebdili kıyafetle dolaşıp, halkın nabzını tutmak adına, bu uygulamayı tatbik etmişler. İçki yasağı, tütün yasağı ve gece sokağa çıkma yasağı ile diğer yasakların uygulanmasını takip etmek için yapılan bu ‘tebdil-i kıyafetle dolaşma’, devrin padişahlarını yaftalamıştır. Bir iktidar tebdili kıyafetle halk arasında, halkın nabzını tutmak için neden dolaşır diye düşünürüm PAKO. Kendinden emin olmadığı için veya tepkili halk tarafından hırpalanmamak adına, belki bu tedbiri almış olabilirler mi?
Bence doğru bir tedbir olsa gerek, çünkü halkın birçok konuda dayanma gücü kalmadığına inanmaktayım. II. Mahmud da genelde, geceleri tebdili kıyafetle gezdiğinde ilginç olaylarla karşılaşırmış. Kimse kendisini tanımasın diye yaptığı bu uygulamalardan halk korkarmış. Çünkü Sultanların olumsuz bir tepkiye verecekleri kararın, genelde kanlı biteceğinin bir hakikat olduğunu, herkes bilirmiş. Bu nedenle halk, her zaman dikkatli olurmuş. Hatta II. Mahmud’un sakallarını bile keserek İstanbul’da tebdil-i kıyafetle dolaşması, halk arasında ‘Hafiye Mahmud‘ lâkabı takılmasına neden olmuş.
Türkiye Cumhuriyeti iktidar hükümeti kendilerini tanıtıp neden halk arasında gezmezler? Neden halkın sorunlarını araştırmazlar bilen var mı PAKO? Ülkemde neye elinizi atsanız paramparça. Ekonomiden başlayın, tarımla devam edin, son demlerini yaşayan hayvancılığa bakın perişan halde. Turizmin bitmiş olduğunu izlemekteyiz, üniversite bitiren genç nüfusun yüzde 29’u işsiz, esnaf kan ağlamakta. Memurun ömrü elindekini nereye yamayacağını düşünmekle geçmekte. Her gün peşpeşe gelen zamlarla insanların hayatla ilgili ümitleri yok olmakta. Beklentilerin sona erdiği bir noktadayız, tıpkı ‘The Vanishing Point’ filminde olduğu gibi.
Bir parti başkanı memura seslenerek ‘Sakın yanlış yapmayın, amirlerinizden yasalara aykırı bir emir alırsanız, ileride sizden hesap sorulur’ demekte. Bir başka deyişle Anayasanın 137’inci maddesini memurlara hatırlatmakta. ‘Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun ve Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir.’ Bu emir Cumhurbaşkanından gelse bile”, şeklinde tarif edildiğini anlamaktayız. PAKO, bunun neresinde yamukluk var diye düşünmekteyim, usta yazar Bekir Coşkun misali.
Eskilerin hikayelerinden birçok dersler çıkarılır. Hani her şey kötüye gitmeye başladığında ve yolun sonuna geldiğinizde, neye elinizi atsanız elinizde parçalanır ya, işte öyle bir noktadayız. PAKO, eğer çıkmışsa kısmetten, uçkur dokuz yerden koparmış, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.