Vatandaş Ahmet Efendi
‘Ahmet Efendi sabahın erken saati denilecek bir zamanda kahveye gelip her zamanki masadaki sandalyesine oturdu. Elinde her sabah okuduğu gazete vardı. Erken olduğu için kahveci Bekir daha çayı demlememişti. Eczacı Muammer Bey, Konsolos Korkut Bey, Bakkal Hamdi daha ortalarda yoktu. Kahveci Bekir, Ahmet Bey’in yanına geldi ‘Çay mı kahve mi?’ diye sordu. Ahmet Bey elini cebine götürdü, cebindeki bozuk paraları çıkardı. Saydı. ‘Bana bir sade kahve yap Bekir,’ dedi. Cebindeki para kahveye yetmekteydi. Ay sonu olduğu için cebine dikkat etmesi gerekmekteydi.
Eczacı Muammer Bey, kahveye daha geç bir saatte gelirdi. Onunla tavla oynamayı çok severdi Vatandaş Ahmet Efendi. Tavla çayına oynanırdı ve Ahmet Bey, Eczacı Bey’i yenmekten çok haz duyardı. Bugün pazardı ve Eczacı Bey’in kahveye gelmesi gecikirdi. Pazarları aile efradı ile kahvaltı uzun sürer, bu nedenle kahveye öğleye yakın gelirdi. Konsolos Korkut Bey’in evi yukarı mahallede olduğu için genelde kahveye en geç o inerdi. Korkut Bey, görevi icabı bulunduğu yabancı ülkelerde başından geçen hikayeleri anlatırken ballandırarak süsler, kahvede bulunan başka insanlar da masanın etrafında halka olup, onu dinlerlerdi. Sohbetine doyum olmazdı Konsolos Bey’in.
Bugün herkes radyonun başında, hükümetin emeklilere yapacağı zam miktarını açıklamasına odaklanmıştı. Hem ay sonu hem de yılın son ayının başındaydılar. Bu nedenle hükümetin yeni yılda ne kadar zam yapacağı hem emekli memurlar için, hem de esnaf için çok önemliydi. Esnafın çok sayfalı veresiye defteri olduğundan, onlar da bu açıklamaya odaklanırlardı. Bütün dengeler bu değerler üzerine kurulu idi. Vatandaş Ahmet Efendi kışlık hazırlığını yapmış, odun ve kömürünü almıştı. Eşi Sadberk Hanım’sa kışlık turşu ve diğer erzakını tedarik edip, hatta köyden gelen tarhanayı, kilerdeki serin bir köşede sakladı.’
Bu gibi cümlelerle başlardı, rahmetle andığım Şeyh-ül Muharririn Burhan Felek’in pazar günleri sohbet içeren Vatandaş Ahmet Efendi makalesi. Kendisini tanıma fırsatını yakalamış mutlu bir insandım. Bab-ı Ali’de Cumhuriyet gazetesine ziyaretimde, Burhan Felek Usta bir gün İlhan Selçuk’la tanıştırmıştı beni. Daha sonraları 1968 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ndeki amfide, rahmetle andığım İlhan Selçuk’tan Cumhuriyet ve Kazanımlar konulu bir konferans istemiştik. Kırmadı bizi, çok güzel bir konferans dinlemiştik kendisinden. Bu konferanslar dizisinde birçok değerli insanı zaman zaman davet etmiştik.
Bunların arasında bir de Prof. Dr. Rasim ADASAL’dan ergen yaşın ruhsal yapı değişikliği konulu bir konferans rica etmiştik. Rasim Hoca’nın verdiği konferansı bugün gibi hatırlarım. Girit Lehçesi ile verdiği bu muhteşem söyleşiyi nefesimizi tutarcasına dinlemiştik. Bir insanın dünyaya gelmesini hikaye ederek, yaşamı boyunca geçireceği muhtemel yaşam zorluklarını hikaye ederek, nasıl davranılmasının daha doğru olacağını vurgulamıştı. Erkek ve kadın davranışlarının müşterek zorluklarını anlatmıştı. Kadın ve erkeğin müşterek kurdukları aile içinde, hayat mücadelesinde nelere dikkat edilmesini, o tatlı dili ile bize anlatmıştı. Biz de ağzımız açık, kaç saat dinledik bilmiyorum, ancak salonda ayakta duracak boş bir yer bile kalmadığını hatırlarım.
Yine aynı sene, çok sevdiğim İsmet İnönü’den 10 Kasım Günü üçlü amfide Atatürk’ün bilmediğimiz yönleri konulu söyleşi yapmak istediğimizi, Ayten Sokak’taki evine giderek rica etmiştik. Bizi kırmadı, siyah OPEL marka aracı ile 10 Kasım Günü üniversiteye geldi. Ayrıca o tarihlerde halk arasında Atatürk’ün İsmet Paşa ile dargın vefat ettiği söylemi vardı. Bu konuya da bir açıklık getirmesini rica etmiştik. ‘Yok böyle bir şey, kim uyduruyor,’ diye bize verdiği cevap sonrasında, konferansta bu konudan hiç bahsetmemesine hayran kalmıştım.
Biz üniversitede okurken bilgi haznemizi nelerle geliştirdiğimizi düşünmekteyim. Bir de yaşadığımız 2000’li senelerin içinde yetişen genç nesil nelerle uğraşmakta diye hep düşünmekteyim. Türk lirasının süratle değer kaybetmesi, paranın bu değer kaybı karşısında halkın çaresizlik içinde elinde ve avucundaki birikimini değerlendirmek için çırpınmasını seyretmekteyiz. Bu durum bizim nesli derinden yaralamakta. Yabancı para değer kazanmamakta, bizim paramız değer kaybetmekte. Mevcut yeni nesil geleceğinden endişeli, işsizlik 13 milyona dayanmış durumda.
Halkla alay edercesine biri çıkıp ekranlardan ihracatta rekor kırıldığını ifade etmekte. Doğru 215.7 milyar dolar son 12 ayın toplam ihracatı. Ancak son 12 ayda ithalatta da bir rekor kırmaktayız; 269. 2 milyar dolara dayanmış ithalatımız. Ayrıca paramızın değer kaybetmesi sonucunda ülkemizin toplam borç yükü katlanarak artmakta. Yani toptan fakirleşmekteyiz.
Artık kimseye inanmamaktayım. Herkes yalan söylemekte. Hatta devletin resmi kurumları bile bu yalan fırtınasının içinde dolaşmakta.
TUİK diye bildiğimiz kurum, ülkenin nabzını temsil etmesi gerekirken, ilan ettiği verilerin nerelerden temin edildiğine, şüphe ile bakmaktayız. Muhalefet, TUİK verileri konusunda bir cümle ortaya koydu. Muhalefet, devlet baskısı ile memurların halkı aldatmak adına verdikleri yanlış bilgilerin, daha sonra hesabının sorulacağını ifade etti. Bu gerçeğe isyan eden Cumhur ‘Memurumu nasıl tehdit edersiniz’ deme cüretinde bulundu. Buradan anladığımız: Halkı aldatmak adına, devlet eliyle yalan verileri halka yaymak ne zamandan beri memurun asli görevidir, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.