Görmek için bakın
Çocukluğumuzda anne ve babamızın sözlerini anladığımız zamanlarda “bak kuş uçuyor ‘’ veya ‘’oğlum bak bu ağaçkakan’’ dediklerinde, döner bakardık o yana. Kuşu tanımlardık. Kanatlı uçan bir hayvanın kuş olduğunu bilincimize yazardık. O küçük beynimizle çevreyi anlamaya çalışırdık. ‘Kızım önüne bak, çamur var, dikkat etmezsen üstün kirlenir.’ Çocukken verilen bu emirler hep bakmak fiili üzerinden olurdu. Çocukluk çağımız geçip de okul çağımız geldiğinde, ‘Oğlum bak, bu gideceğin okul’ dedikleri zaman, okul çağımızın başlamış olduğunu anlardık. Yine de okul, bizim için, daha doğduğumuzda başlamıştı. Ancak biz idrak etmeye başlamamızla bilinç kazandık.
İlkokulun bize faydası var mıydı, diye bazen konuşulanları dinlerim. İlkokul bir çocuğun temel eğitimini aldığı yerdir. Bunu parçalayıp 4’lere bölmenin yanlış bir işlem olduğuna inancım tamdır. Tanıdığım bütün aydın insanlar bu konuda haykırdılar, amma kanunu çıkaran iç güçler, bu gerçeği görmekten uzaktılar. Üzerinden bir sene geçti, tarikatın verdiği talimatla değişen tevhidi tedrisat kanunun bir işe yaramadığını yeni fark ettiler.
Şimdi ise yeni bir uygulamaya geçeceklerini söylemekteler. Geçtiğimiz 17 senede 22 kez değişen bir eğitim sisteminde yetişen çocuklara acımaktayım. İlkokula başladığım 1947 senesinden bu yana, her siyasi iktidar kendi kafasına göre bir tedrisat yönetmeliği çıkarıp, uyguladığı için, gelecek genç nesil çocuklar, kendi doğrultularında eğitilmek istendi. Ne kadar sakıncalı olduğunu geçtiğimiz son 30 senede izledik. Sanki arka bahçede fidan yetiştirmeye çalıştıklarını sanırsınız.
Gelen her iktidar ülkemizi, sadece eğitim sisteminde deneme tahtası yapmadı. Ekonomi stratejileri konusu da bu garabet sisteminin deney tahtası olmaktan kurtulamadı. Ekonominin olmazsa olmaz kuralları vardır ve bu kuralları doğru tatbik etmezseniz, çöküş kaçınılmazdır. Dünyada bir benzeri olmayan konulara meraklı idare, yönetim şeklini de dünyada denenmemiş ve bir benzeri olmayan mecraya sokunca, ülkemde her konunun kıraathane edebiyatı haline dönüşmesi kaçınılmaz oldu.
Hani kahvehanelerde evvelden miskinler kağıt oynarlarken kahveciden bir yaz-boz tahtası isterler ya, şimdi ise kağıt ve kalem istemekteler. Yaz-boz tahtasına oynanan oyunun rakamsal değerleri yazılırdı. Oyun bitince de bir silgi marifeti ile yazılan değerler silinir, bir başka oyuna geçildiğinde, değerler yeniden yazılırdı. İşte bu durumu anlatan cümle ise ‘YAZ BOZ TAHTASI’ olarak ifade edilir. Bugün ülkemdeki yapılan bir çok uygulama ‘yaz boz’ tahtasını andırmakta.
Bugün memleketimizde çeşitli dönemlerde eğitilmiş binlerce insan, çok çeşitli eğitimlerle yetişmiş olduğundan, çok değişik bakış açılı insanların bir arada yaşadığı bir ülkedeyiz. Hiç bir zaman aynı bakış açısını paylaşamıyoruz. Bunun tamamıyla ayrı dönemlerde eğitim almış, ayrı görüşlerle yetiştirilmiş insanların bir arada yaşamaya çalışmasından kaynaklandığını düşünürüm.
Ancak matematik pozitif bir bilimdir. İki artı iki, dört eder. Bilhassa ekonominin kurallarını matematik kuralları gibidir, değiştiremezsiniz. İki artı iki beş etmez. Bunu kimseye inandıramazsınız. Hele ülke ekonomisi söz konusu ise, olmayacak duaya amin demek gibi bir konudur. Hazretin biri de çıkıp, “Ekonomik model tutmazsa üzülürüm’ diyen bir hükümet yetkilisinin, neyi ifade etmek istediğini tahmin ediniz. Bir gazetecinin sorusu ‘Ya Tutmazsa Sayın Bakan?” sorusu cevapsız kalmış. Bu yetmezmiş gibi bir de bir akademisyen ‘O Hal ilanına hazırlıklı olmamız gerekir” demiş. Hiçbir şey bilmiyorsanız, bari susunuz.
Türkiye’nin ekonomik gidişatına sadece kıraathanenin yaz boz tahtasıymış gibi bakmayın, görün artık, bu iş kötüye gitmekte ve konulara sadece uzaktan bakmakla kalmayın, dikkatli inceleyin ve ne olur trene bakar gibi değil, görmek için bakın, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.