RE-GA-BE
Aslında, konuşma dilimize, kökü Arapçaya dayanan RE-GA-BE’den türetilerek girmiş, Regaip sözcüğü vardır. Kandiller arasında RECEP ayının ilk cuması olarak anılır. Bu kelime birçok anlama geldiği gibi RİCA anlamına da gelmekte. Genelde Müslüman toplum Regaip Kandili akşamında, tanrı huzurunda secde edip, mağfiret diler. Bu kavram bana her zaman ters gelmiştir. Müslüman olarak tanımladığımız insan vasıflarının önde gelen özellikleri: Yalan söylememek, haram yememek, kötülük etmemek, dost ve çevrenize adil davranmak, düşmanlık beslememek, muhtaçlara iyilik yapmak gibi niteliklerdir. Bir Müslümanda olmasa olmaz vasıflardır.
Böyle bir insanın tanrıdan mağfiret dilemeye neden ihtiyaç duysun?
Etrafında tanıdığı insanlar tarafından takdir edilen, örnek gösterilen ve topluma rol model olmuş, karakterli bir insanın tanrıdan mağfiret dilemeye ihtiyacı olur mu? Zaten muhtaç insanlara gerekli yardımı yaptığında, yardımı alanın size söylediği önemli bir söze vardır ‘Allah senden razı olsun’ cümlesi, kanımca çok şey ifade etmektedir.
Bir de konuya başka bir açıdan bakalım. Yıl toplam 365 gün. Hazret 364 gün insanlara yalan söyleyip aldatarak, haram yiyerek, çevresine kötülük yaparak, hile hurdaya karışarak, hakkı olmayanı çalarak, iftira atarak bir yıl geçirdikten sonra, son gün secdeye varıp tanrıdan af dileme ricasında bulunmasını siz nasıl karşılarsınız? Hani bunu bir kişiye yalan söylemek veya hakkını yemek, hatta düşüncelerini çalmak gibi mütalaa edilebilir. Ancak kitlelere karşı da yalan söylemek kitlelerin hakkını yemek veya kitlelerin ümitlerini çalmakla eş değerdir diye düşünmekteyim. Ha bir kişiye iftira atmışsın, ha bir topluma iftira atmışın ne değişir? İki eylemde de sonuç değişmez.
Bakın dinimizin mukaddes kitabında 29 ayette ‘İFTİRA’ etmenin kötü olduğu ifade edilmekte. Bir örnek alalım, Al-i İmran suresi 94’üncü ayet şunu ifade etmektedir: ‘Artık bundan sonra kim Allaha karşı yalan iftira düzerse, işte onlar, zalim olanlardır’ denilmekte. Bir başka örnek daha vermek gerekirse Nisa suresi 48’inci ayet: ‘Gerçekten Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalan ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük günahla iftira etmiş olur,’. Yine bir başka ayet olan Ahzab suresinin 58’inci ayetinde ifade edilen: ‘Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara irtikab etmedikleri bir suç sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.’ denilmekte. Tanrıdan bu mağfiret dileme, yani tanrıya ricanın ne zaman yapılacağı gün de ilginç: RECEP ayının ilk cuması.
Bu gerçeklerden hareket ederek yıllardır birçok ekran kanallarında Regaip kandilinde camilerden yapılan duaların canlı yayında izlediğim görüntüde, camiler hınca hınç dua etmek için gelen insanlarla dolu. Hemen aklıma, yukarıda bahsettiğim hususlar gelmekte. Bu kadar insanlar camiye niye tanrıya rica için koşmaktalar diye düşünürüm. Eğer hal böyleyse, ülkemde günahkarların çok fazla olduğu anlaşılmakta. Yalan söyleyen, iftira atan, haram yiyen, hırsızlık yapan ve kötü huylu insanların yoğun olması anlamına gelir mi? Bilmem. Ancak düz mantığın kolay olduğunu söylerdi rahmetli hocamız TEO GRUNBERG. Konuda düz mantık yürütürseniz, varacağınız netice bu olmakta.
Aklıma bir Kızılderili hikayesi gelir. Yaşlı şef çocukları etrafına toplamış çadırın önünde, anlatmaya başlamış:
‘’Çocuklar insanların bir omuzunda iyilik yapmanı isteyen bir kurt oturur, diğer omuzunda ise kötülük yapmanı isteyen başka bir kurt mutlaka vardır. Her iki kurt devamlı kavga ederler. Biri iyilik yapmanı ister, diğeri ise kötülük yapmaya seni ikna etmeye çalışır ve bu kurtlar ömür boyu sürdürürler bu kavgayı’ der Kızılderili yaşlı ihtiyar. Çocuklardan biri, çok ilginç bir soru sorar yaşlı Kızılderili şefe: Bu kavgada hangisi kazanır?
Cevap ise kısa ve net olur, ‘Sen hangisini beslersen’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.