Büyük Lokma, Büyük Söz
Büyük lokma her zaman yenir. Hani çağırsalar bir davete, önümüze konan tabakta ne varsa yeriz, kimse bir şey söylemez. Hatırlarım Moskova’ya ilk seyahatimde Komünist rejimde çatlama olmuş, Gorbaçov göreve yeni gelmişti. Her ne kadar serbest giriş çıkışlar o tarihte olmasa da ülke içinde bazı serbestlik vardı. Hatırı sayılı enflasyon vardı. Dolar resmi kurda 0.68 olarak bankada işlem görürken, karaborsada 1 dolar 12 ruble olarak alıcı bulmaktaydı. Her yerde bireysel döviz bozan ayaklı döviz büroları bulabilirdiniz. Kaldığımız Turist otelin şef garsonu, ayaklı banka idi. Hatta Marina isimli bir kadına telefon ettiğinizde, miktarı söylemeniz yeterli olurdu. Kısa zamanda bir çanta ile yanınıza gelirdi. Bir korunaklı yere gidilir, al parayı, ver parayı, değiş tokuş yapılırdı.
Rusya seyahatlerim içinde en etkilendiğim, ilk gittiğim seferdi. Rus hava yollarının Tupolev uçağı ile havalandığımızda korkmadım desem yalan söylerim. Kış günü idi ve uçakta enteresan bir ısıtma sistemi vardı.
Herkese birer yastık verdiler, dizlerimizin üstüne koyduk. Tepsi üstünde verilen yiyecek ve içecekleri bu yastıkların üzerine koymuştuk. Bana ilginç gelmişti. Hoş, çok fazla değişik hava yolları ile uçmamıştım, ama yastık fikri hiçte fena değildi. Kanımca rotamız Ukrayna üzerinden olmalıydı, oval camdan aşağıya baktığım zaman göz alabildiğine düz orman arazisi görmekteydim.
O tarihteki adı ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği merkezi Moskova hava alanına inişte çok uzun bir pist yolunda, fazlaca fren yapmadan buz üstüne indiğimizi hatırlarım. Gümrük mevzuatı gereği üzerimizdeki bütün parasal değerleri bir beyana döküp görevliye verdiğimde, bizi karşılamaya gelen rehber yanımıza gelip görevliye Rusça bir şeyler söyledi. Adam kağıda mühür vurup bize vermişti. Rehber bu kağıdı kaybetmememiz gerektiğini söylemişti. Çıkarken kağıtla beraber nakit paramızı ibraz etmek mecburiyeti vardı. Moskova şehrine giderken yolda bir yerde yolun her iki yanında büyük demir putriyellerin çatılmış olduğunu izledik. Rehber bizim hayret dolu bakışlarımızdan anlamış olsa gerek ‘Hitler’in ordularını burada durdurduk’ dedi.
Otelde ise çok ilginç konulara şahit oldum. Birden fazla lokanta vardı otelde. Lokantada yemek yemek için mutlaka saatini belirterek yer rezerve etmek gerekiyordu. Yoksa yemek yemek hayaldi. Lokantaya geldiğinizde yer ayırtmamışsanız, lokantada kimse olmasa bile, size buyur etmezlerdi. Ama şef garsonu bulup birkaç ruble sıkıştırırsanız bütün masalara oturmanız mümkündü. Kırmızı ve siyah havyar salata yanında veya sabah kahvaltıda yemeyi çok severdim. Rusya’da tereyağı çok lezzetliydi. Hatta pastaların inanılmaz tadı vardı. Üretilen sütteki yağ oranının normalden fazla olmasına yorardım. Kış günü eksi bilmem kaç derecede dondurma yerlerdi. Hayret ederdim. Bir defasında ben de aldım bir külah dondurma. Bitmemesi için sindire sindire yemeye çalıştım. Çok lezzetli idi.
Bir gün otele yemek saatinden geç bir saatte geldim. Karnım aç, otelin büyük lokantasına yöneldim. İçeride vur patlasın çal oynasın bir düğün olduğunu gördüm. Şef garsona bu salonun bir köşesinde yemek yeme imkanım olabilir mi, diye sormaya çalışıyordum. Salonun içinden çıkan esmer yağız, kravatı düzgün bağlanmış birinin benim şef garsonla yaptığım konuşma dikkatini çekti, durdu, dinledi. Yanıma gelip nazik bir şekilde: ‘Türk müsün?’ dedi. Hemen cevabımı verdim; ‘Evet Türk’üm bu otelde kalıyorum.’ Adam ‘Men Azerbaycanlıyım, düğün bizim, misafirimiz olur musunuz?‘ dedi. Hiç itiraz etmedim. Alıp beni bir masaya oturtturdu. Masadakilerle tanıştırdı. Bir ziyafete konmuştum. Tabağın biri geliyor, diğeri gidiyordu. Sanki kırk yıllık dost gibi karşılanmıştım. Daha sonraları, Bakü’ye gidişimde, onlarla birkaç kez bir arada olduk. Samimi ve akıllı insanlardı. Moskova’nın sebze ve meyve ticaretini bu Azerilerin yürütmekte olduğunu öğrenmiştim.
Rusya’nın para birimi olan RUBLE o tarihte fazla değerli bir para değildi. 10 dolara bir taksiyi bütün gün kullanımda tutabilirdim. Bir gece kulübünde masa donatmak yiyecek ve içecekle birlikte 20 doları geçmezdi. Hele bir de ALLA diye, şarkı söyleyen bayan vardı, sesi çok güzeldi. Birkaç dolar bahşiş verdiniz mi, masanıza gelip şarkısını orada icra ederdi.
Gün geçti, birliğe bağlı ülkeler birer birer ayrıldı Rusya’dan. Rusya’nın ekonomisi güçlendi. Sibirya’da üretilen doğalgaz, Avrupa’ya satılmaya başlandı. Zaman içinde ekonomisi güçlenen Rusya’nın parası da güçlenmeye başladı. Dış ticareti iyi kontrol etmeye başladılar. Moskova’da taksi olarak çalışan CAYKA otomobillerini artık bulmanız mucize. Yakın bir tarihte Rusya, Avrupa Birliğine katılma müracaatı olan Ukrayna’yı 20 Şubat 2022’de askeri müdahale ile işgal etmeye başladı. Tam 120 gündür koskoca Rusya ufak bir ülke Ukrayna ile baş edememekte. Her gün bombalar atılmakta, tanklar yürümekte, ancak Rus ordusu, verdiği bu imtihanda, sınıfta kalmakta.
Enteresan bir durum; harp hali ne Ukrayna’nın ne de Rusya’nın ekonomisini etkilemedi. Halbuki biz aptalca, faizle enflasyonu doğru orantılı hale getirip, doğruluğunu ispat adına, %73.4 enflasyona kucak açtık. Ukrayna kalkıp Suudi Arabistan Veliaht Prensinin şefkatli cüzdanına bel bağlamadı. Biz ayrıca ‘Kaşıkçı’ cinayetini azmettiren Prensin cinayet dosyasını, kadife bohça içinde götürüp Riyad’da sunduk. Ziyaretin iadesi adına gelen Prensi Beş Tepe Sarayında mavi halılarla karşıladık. Bu ziyarette ülkemin neresi gümüş tepsi içinde sunuldu bilinmez.
Ekim 2018’de Parlamentolararası Kudüs platformu ikinci konferansında yapmış olduğu konuşmada, Kaşıkçı cinayeti konusunda söz söyleyen AKP Parti Başkanı Erdoğan ‘ Kaşıkçı cinayetinde Suudi Arabistan bizden belgeleri almak istedi. Belgeleri dinletiriz amma vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz? Ses kayıtlarında üst düzey asker açıkça ‘Ben kesmeyi iyi bilirim’ diyor. Bunlar dünyayı enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir.’ Yahu Keşki ‘bu millet’ yerine ‘ben enayi değilim’ deseydiniz. Milletin haysiyetini kaç paralık enayi ettiniz, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.