Bir Günah Gibi
Kimin yazdığını bilmiyorum, ancak çok duygusal bir kişinin yazdığına emin olduğum bir şarkı sözü vardır. Aslında şarkı bir Rus halk şarkısından gelmekte, ‘Oçi Çorniye’. Şarkının asıl anlamı ‘Siyah Gözler‘dir. Oçi göz demek ve çorniye de siyah demektir. Bu şarkıyı İspanyolca ‘NATHALİE’ olarak Julio Iglesias söylemişti. Bizde ise bu şarkının sözlerini Garo Mafyan Türkçe’ye uyarlamış ve Ajda Pekkan söylerdi. Siz de hatırlarsınız; ‘Bir sayfa kopuyor zamandan, ayrılırken sen yanımdan, bu aşkın daha en başından, korkuyordum ben sonundan, bir günah gibi gizledim seni, kimse görmedi seninle beni, ağlarken içim güldü gözlerim, bir günah gibi gizledim ‘
Sözleri böyle kalmış aklımda. Günlerdir herkesi derinden yaralayan bir deprem felaketi ve sonrasında sel felaketi yaşadık. Hepimiz ruhen yıprandık. Keşki orada olup insanlara yardım edebilseydik diye çok zaman düşündüğümüz oldu. Elimizden geldiği kadar nakdi ve ayni yardın yapmaya çalıştık. Gönderdiklerimiz nereye gitti, kimin yarasına merhem oldu bilmemekle birlikte, bizimkisi kişisel bir tatminden öteye gitmediğine inanmaktayım. Hani yöreye gitmiş olsak da yanımızda üç beş eşya götürüp dağıtmaya kalksak da birilerinin buna mani olacağını öğrenmek bile morallerimizi yıkmakta.
Türkiye çapında her ilde, birçok sivil toplum örgütleri, bu tür yardımlar konusunda çok yetenekli üyeleri ile bir program dahilinde çalışma yapmaktalar. Afet yerine çok seri şekilde yardım ulaştırmada mahir olduklarını biliyoruz. Sadece Türkiye içinde değil, uluslararası bağlantıları ile birçok ülkeden her türlü yardımı temin edebilme kabiliyetlerinin var olduğunu biliyorum.
Hiç unutmam LİCE’de 6 Eylül 1975 senesinde bir deprem olmuştu. Ankara’da, bir sivil toplum kuruluşu dernek, Hollanda’ dan 2 adet sahra hastanesini 2 gün sonra Esenboğa hava alanına getirmiş, birkaç günde Kızılay’ı aracı ederek sahra hastanesini gümrükten çekerek Diyarbakır’a, depremle ilgili mülki amire teslim etmişlerdi. İki sahra hastanesi, iki askeri uçakla Hollanda tarafından gönderilmişti. Hastanede paketinde yok yoktu. Çadır çok büyüktü, ben hayatımda bu kadar büyük bir çadırı görmediğimi itiraf edebilirim. İki ameliyathanesi olan, 40 yataklı bir hastane, her türlü hastane malzemesi ile birlikte gelmişti bu sahra hastanesi. 11 ili kapsayan 6 Şubat deprem felaketini duyan birçok ülke, ellerinde var olan imkanları seferber edip, Türkiye ye yardıma koştuğunu, yanlı olmayan televizyon ekranlarından, seyrettik. Bunların içinden bazıları iki gün bile çalışmadan ülkelerine geri döndüler.
Çünkü bu tür felaketlere koşan kuruluşların çalışma yöntemleri çok değişiklik arz etmekte. Geri dönen Fransız ekibinin beyanını yine ekrandan dinledim. ‘Bu koşullarda biz çalışamayız.’ Diyerek geri gitmelerindeki ‘koşulların’ ne olduğunu halk anlamadı. Aslında kulaktan öğrendiklerimizde Fransız ekip, ellerindeki cihazlarla tespit ettikleri insanları enkazdan çıkarırken, iyi teşkilatlanmamış AFAD teşkilatı, duruma müdahale ederek son sedye taşıma işleminde, Fransız ekibi bir kenara itip, televizyonlara gösteriş yaparak taşımalarına içerleyen yabancılar, insan hayatının reklam yapılmasını kabul etmeyip, ülkeyi terk ettiklerini öğrendik.
Bu tür davranışların birçok olumsuzluklara yol açtığını biliyoruz. Kızılay maden suyunun satışlarında çok önemli bir düşme izlenmesi, Kızılay yönetiminin deprem bölgesine yardım götürmek isteyen Sivil Ahbap teşkilatına parayla çadır satmasına tepki olduğunu, unutmamak gerekir. Her zaman bir etkide mutlaka bir tepki vardır.
Cumhuriyet döneminde Milli Piyango’nun tertip edilmesi Türk Teyyare Cemiyetine 16 Şubat 1925’de verildi. Türk Hava Kuvvetlerine pilot yetiştirilmesi ve uçak alımı adına bu yetki verilmişti. 9 Ocak1926 tarihinde ise bu yetki kanunlaştı. Daha sonra Milli Piyango adını 1939 da aldı. Geçtiğimiz son 15 sene içinde bu kurumda da çok önemli değişiklik oldu. Halk artık piyango almaktan imtina ettiğini izlemekteyiz. Toplanan para ile dağıtılan para arasındaki farkın nerelere harcandığını halk bilmediğinden, bilet almayı düşünmemekte.
Milli piyango biletleri satışlarında da ciddi bir düşme yaşanmasının birçok nedeni olduğuna inanırım. Bilanço kar ve zarar hesaplarının bağımsız denetçiler tarafından murakabe edilememesi, Milli Piyango şaibenin odağı olmaktadır.
Bilhassa böyle Kızılay ve Milli piyango gibi kurumların denetimsiz para trafiğinin kimlere yarar sağladığı, toplum tarafından bilinmemekte. Bazı şirketlerden şartlı bağışlar kabul edip, yurt dışına onlar adına para transferinde KIZILAY’ın aracı olması bile, maksadını aşan bir kurum haline geldiğinin bir göstergesi olduğuna inanırım. Bu işlemlerde kimlerin cebine, kimlerin hesabına nelerin gönderildiğini kimse bilmemekte.
1868’de kurulan ve Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti daha sonra 1877’de Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını almıştır. 1923’de Hilal-i Ahmer in Başına Türkiye gelmiş ve 1935’de Atatürk’ün direktifiyle Türkiye Kızılay Cemiyeti ve sonunda 1947 de Türkiye Kızılay Derneği adını almış.
Bugün ise Kızılay Derneği ve Milli Piyango dernekleri, kuruluş gayelerinden saparak, ülkemizdeki rejim tarafından başka mecralarda dolaşmaları, kuruma olan güven ve bağlılığı zedelemiştir.
Tıpkı ilk yazılışındaki anlamdan uzaklaşan ‘Oçi Çorniye’, ‘Siyah Gözler’ adlı şarkının, ‘Bir Günah’ gibi adı ile anılıp söylenmesini çağrıştırır, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.