Atam ve Kadın
Siz şiir sever misiniz? Şiir benim sevdiğim edebiyat dallarından bir tanesidir. İnsanların hissiyatlarını kelimelerin ritmi ile uygun ifade etmesinden meydana gelen ifade tarzı olarak nitelemekteyim. Sevgi ve duyguların kelimelerin ahengine uygun sıralanması da denilebilir.
Genç delikanlı yaşlarımda bu duygularımı kelimelere döküp şiir denemelerim olmuştu. Düşünüyorum, o tarihte, bugün gibi erkek ve kızların beraber aynı okula gitmediği, kız ve erkeğin el ele bile tutuşamadığı dönemlerde, kaleme aldığım duygularım, benim için çok şeyler ifade etmekteydi. Delikanlı çağımın hissiyatı benim için çok özeldi ve kimse ile paylaşmak istemezdim.
Geçenlerde çok saydığım Türk Sanat Musikisinde önemli bir bayan ses sanatçısı ile sohbet ederken, hayat hikayesinden bir kesiti benimle paylaştı. Daha henüz 14 yaşında baskılar sonucunda evlenmiş olduğunu anlattı. Bir genç kızın daha henüz çocukluktan genç kızlığa geçiş yaşları olan 12-14 yaş arasında, bedeninde biyoljik fırtınaların koptuğu, duyguların değişmeye başladığı bir yaşta, bir genç kızın evlenmesi kadar başka ağır bir travma ne olabilir diye düşünmekteyim.
Eğitimini yarıda kesmiş, okumayı bırakmış ve çocukluktan kurtulup genç kızlığa geçişinin başında evlenmiş. Evlilik döneminin başlarında çok büyük sıkıntılar geçirdiğini ifade ederek, peşinden 16 yaşında ilk çocuğunu kucağına aldığını söyledi. Bizler ortaokul çağlarımızda oynarken, o kucağına çocuğunu almış, anne olarak omuzlarına çok ağır yükler binmişti. Bizler okulda okurken genelde düşüncelerimiz ders, oyun, sinema, dans gibi konularla meşgul olurken, o, anne olarak kendisi çocuğun maması, çocuğun altına bağlanan bezi, hastalığı, giysisi gibi konularla uğraştığını anlattı.
Bugünkü gibi çocukların altına bağlanan bir seferlik kağıt bezler olmadığı dönemlerde, T şeklinde bez bağlanır, kirlendiği zamanda sabunla elde yıkanırdı. O tarihte evlerde çamaşır makinaları bile olmadığı için, bütün çamaşırlar elde granül sabunla yıkanır, kadınların elleri sudan pek çıkmazdı.
Bu hikayeyi dinlediğim tarihlerde, yine aynı yöreden bir başka kadının hayat hikayesinden bir kesit dinledim. Tirilye kasabasına yakın bir köy olan Siği köyünden benzer bir hikaye idi. Yine çocukluktan genç kızlığa geçiş döneminin hemen başında, muhtarın oğlunun isteği ile, daha genç kızlık dönemini yaşamadan evlendirilir. Daha birkaç günlük evlilik içinde kocasının annesi ile olan olumsuz yaklaşımlar sonunda, kocası tarafından şiddete maruz kalması, çok hazindir.
Çocuk denecek yaşta, akranlarının sokakta oyun oynadığı yaşlarda, kocası tarafından her akşam, çok basit konularda hırpalanması, bir genç kadının karşılaşabileceği en acı deneyim olsa gerek. Aile baskısı, mahalle baskısı, aile tarafından baba evine geri dönme yollarının kapalı olması kadar ağır ne olabilir ki. Çocuk yaşta hamile kalıp, ilk çocuğunu kucağına aldığında, daha hayatı tanımadan anne olur. Şuur altında bunu bir korunma kalkanı olarak kullanmayı düşünmüş bile olduğuna inanmaktayım. Çocuk olduğunda, şiddetten kurtulurum düşüncesi ona pek yaramadığını kısa zamanda anlar. Kocası tarafından şiddete maruz kalması durmaz. Bir başka kurtuluş yolu olarak seçtiği Almanya’ya işçi olarak gidişi, ayrı bir macera olarak yaşanmış hayatının bir başka kesiti idi.
Her iki hayat hikayesi bir birine o kadar benzemekte ki, dönem olarak aynı senelere rastlamakta, hatta yöre olarakta aynı yörede yaşanmış olması ilginçtir. Biz aile içi yaşamlarımızda yukarıda kısa olarak anlatmaya çalıştığım olağan yaşam kesitlerinden henüz daha kurtulmuş olduğumuzu düşünmemekteyim. Her gün bu hadiselere benzer hadiseler, ülkemizde yaşanmakta. Çocuk yaşta evlatlarımız evlendirilip, toplumun içinde itilmekte, kadına şiddet giderek artmakta.
Yurdum insanı yaşamındaki ağır koşullar içinde çıkış yolu bulamadığı zaman, zaten yıpranmış olan ruh yapıları içinde, cinnet geçirmekte ve muhakemesi zaten zayıf olan bu insanlar, aklın kısa devre çalıştığı anda cinnet geçirmekte ve ailesini , hatta çocuklarını bile katledecek hale gelmekteler. Yaşadığımız hayatın kolay olmadığını bilmekteyiz.
İnsanımızın büyük bir bölümü cahil olduğuna inanmaktayım. Aziz Nesin gibi büyük usta doğru olabilir. Değer yargılarının bir torba kömür, bir poşet pirinç, bir küçük paket kahve, bir somun ekmeğin içine sıkışmış bulunan benim yurdum insanı, ne yapsın. Bir de bu dar beyinlere “en az üç çocuk yapmanızı isterim” diye talimat verilirse, himmete muhtaç olan bizim vatandaş, beyindeki kartlarda kısa devre olunca cinnet geçirmesi an meselesi. Bu denklemi çok iyi anlamak gerekir.
Atam rahmetlik iktidar sahiplerinin şahsi menfaatlerinin, müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edilmemesini öngörmüş. İşte bu nedenle toplumun daha dikkatli olması gerekir. Bakın bugün olmasa bile yarın, bu iktidar sahipleri, tekke ve zaviyelerin kapatılması konusunda, Cumhuriyetin kazanımlarından olan 30 Kasım 1925 de kabul edilen kanunu iptal edecek bir kanunu, bu ülkeye dayatabilmelerinin göz ardı edilmemesi gerekir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.