Müze
Bir televizyon programında Sunay Akın konuşmasında “Bir Ülkede Müze yoksa o ülke yoksuldur” diye bir cümle kullandı. Düşünecek olursak, bu söz çok önemli bir gerçeği ortaya koymakta. Bir toplumun müzede sergileyeceği bir geçmişi yoksa, fakirdir. Amerika‘da müzelerde segilenen bir çok eşyaların 250 yıllık mazisi bulunmakta, ve Amerikalılar bununla övünmekteler. Maksadım ülkemizdeki müzelerde sergilenen eşyaların tarihini sizlere anlatmak değil. İlginç bir müzeyi tanıtmak istedim.
İstanbul’da oturupta Dr. Zeki Zeren sokağını bilmeyen olabilir düşüncesindeyim. Bu sokakta iki katlı bir bina, etrafındaki yüksek apartmanlara meydan okurcasına ayakta ve dimdik durmakta. Bu bina Sunay Akın’ın oyuncak müzesidir. Bu müzeyi birkaç kez dolaştım. Sunay Akın, kullandığı bu cümlede haklı olduğunu düşünmekteyim. Geçtiğimiz hafta bir iş vesilesi olarak gittiğim Sinop’ta işimin sürecinde kısa bir boşluk vardı ve yemek saatine rastlamaktaydı. Yemeği bir kenara bırakıp Sinop Cezaevi Müzesini gezmeye gittim.
Sinop’un tarihi 4000 yıl geriye gitmekte. Söylenen o dur ki, kale surları Gaskalılar tarafından yapılmış, sırasıyla Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu, ve Osmanlılara hizmet etmiştir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde 1568 de burayada uğramış ve kale hakkında “Büyük Korkunç bir kaledir, dev gardiyanları, 300 demir kapısı vardır“ diye bu kaleden bahseder.
Kalenin resmi olarak bir hapishaneye dönüşmesi 1887 senelerine rastlar, ve çok iyi korunmuş bulunan Kale içinde, çeşitli bölümler yapılır. Sinop’ta görev yapan Mutasarrıf Veysel Paşa hapishaneye bir de hamam ilavesi yaptırmış, fakat hamam kale surlarının hemen dışında inşaa edilmiştir. Bu şehirden kaçmanın imkansız olmasından dolayı, idareciler tarafından toplumdan tecrit edilmesi istenilen kişilerin gönderileceği tek yer olarak Sinop görünmektedir. Hatta Kırım Hanı Devlet Giray da 1713 de burada hapis yatmıştır.
‘Bodrum ve Sinop’ Anadolunun iki ‘‘Kalebent’i’’ olarak hizmet verir. 11 Haziran 1913 yılında Mahmut Şevket Paşa’nın Beyazıtta öldürülmesi hadisesinden sorumlu tutulan 200’ü aşkın Ittihat Terakki karşıtı muhalifleri mahkum ederek, Sinop’ta cezaevine koyarlar. Aralarında kimler yok ki; katipler, öğretmenler, adliye katipleri, avukatlar, emekli albaylar, hariciye nazırlığı katipleri, tabibler, iç işleri katipleri velhasıl toplumun her kesiminden 200 mahkum cezalarını çekmek için Sinop’a gönderilir.
Bu hapishane sadece Osmanlı dönemine hizmet eden bir Kalebent değildir. Bu korunmalı yer, Cumhuriyet döneminde de hizmet vermeye devam eder. Siyasi yasaklı birçok yazar ve düşünürün cezalarını çekmek için gönderildikleri yer Sinop olarak görülür. Bunların içinde kimler yoktur ki; Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ruhi Su, saygı ile andığım vatandaş Ahmet Efendi konulu Pazar Sohbetleri yazısı olan değerli Şeyh-ül Muharririn Burhan Felek’de bu mekanda hapis yatmıştır. Hatta Nazım Hikmet Ran’ın da bu yerde hapis yattığı rivayet olunsa da, kayıtlarda böyle bir belge olmadığı söylenmekte. Hapishaneyi en ince detayına kadar inceliyerek gezdim. Vatanına ve milletine hizmet eden onlarca insan, katillerle beraber aynı mekanda ceza çekmiş. Bir çok kişi de, ne ile suçlandığını bilmeden buralarda ömürlerini tüketmişler. Bir çok aydın yazar burada önemli eserlerini yazmışlar. Edebiyat tarihimizde, hapishanede yazılan kitaplar içinde kilometre taşı olarak dururlar.
Kaldıkları yerler ve bilhassa tecrit cezası odaları, pranga odası, tahmin ve tahayyül sınırlarınızın dışındadır. Şimdi ise bu mekan bir açık hava ‘Hapishane Müzesi’. Burada, ülkemin bir ücra köşesinde, yıllarca insanlara çektirilen ceza, bir insanlık ayıbı olarak sergilenmekte olduğuna inanmaktayım. Bu mekanı hergün onlarca insan para ödeyerek gezmekte.
Buradan çıkarken insan olduğumdan utanarak, ruh ezikliği içinde müzeyi terk ettim. Aynı duygular içinde olan bir çok kişi ile kapıda karşılaşıp sohbet ettim. Dönüp cezaevinin kapısına bir daha baktım. Girişin üzerinde büyük harflerle şu cümle yazmaktaydı:
“ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR”
Bir toplumun tarihinde zihinlere yerleşen Sinop Cezaevi konusu, bu mekanda müze olarak sergilenmekte.
Dilerim bir gün gelir Silivri ve Sincan ceza evleri müze olarak dönüşüme uğrar. Bu mekanları ziyaret edenler de benim duyduğum utanç duygularını nasıl ifade edeceklerini merak etmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.