Gürsel, “Mahkeme, Ankara’nın, görevden alınan hâkim ve savcıların örgüt bağlantılı olmalarının ‘Suçüstü hali’ teşkil ettiği tezini de geri çevirdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5’inci maddesinin 1’inci bendinin ihlaline hükmeden AİHM, davacıların her birine 5 bin Euro manevi tazminat avukatlık ücreti de dahil olmak üzere ve mahkeme masrafı ödenmesini kararlaştırdı. Karar gereği Ankara davacılara toplam 2 milyon 135 bin Euro tazminat ve masraf ödeyecek. Fakat başvurucuların kazanç kayıplarına ilişkin maddi tazminat talepleri reddedilmiştir. Karar bu yönüyle masraf ve manevi tazminatların birleştirilerek tek miktara hükmettiği ilk karar olması nedeniyle de düşündürücü” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Kanun Hükmünde Kararnameyle görevden uzaklaştırılan bir grup hakim ve savcı tarafından açılan davalarda hak ihlaline hükmettiğini hatırlatan Gürsel, “FETÖ/PDY üyesi oldukları şüphesiyle yakalanıp gözaltına alınan davacı hakim ve savcılar, darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında alınan tedbirlere ilişkin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile görevden uzaklaştırılmıştı. Darbe girişimi sonrası Türkiye’nin, OHAL gerekçesiyle AİHS’ye derogasyon (özel bir durumda yasa veya hukuk ilkesinin uygulamasından vazgeçme) kararı ve davacıların iç hukuk yollarını tüketmemiş olmaları nedenleri temelinde davanın reddedilmesi için Türkiye’den yapılan başvuru, AİHM tarafından kabul edilmedi” ifadelerine yer verdi.
Gürsel, “Hâkim ve Savcıların ilk tutukluluğun kanuniliğinin bulunmayışının tespiti bakımından olumlu. Bahse konu karar ile hâkim ve savcıların sadece tutuklanmaları değil, haklarında verilen mahkûmiyet kararlarının da hukuka aykırılığı bakımından önem arz ediyor. Zira bu kararların dayanağı da 2802 Sayılı Kanun’da öngörülen usule uyulmadan gerçekleştirilen hukuka aykırı tutuklamalar olduğunu değerlendirebiliriz. Ancak inceleme dışı bırakılan uzun tutukluluk, makul şüphe yokluğu ve etkin itiraz yokluğu gibi Sözleşmenin 5. Maddesinin temel dinamikleri incelenebilmesi adına Büyük Daire itirazında bulunulması ise önem arz ediyor” diye konuştu.
Av. Gürsel, “TCK’nın 77. Maddesinde ifadesini bulan toplumun bir kesimine karşı ‘Bir plan doğrultusunda’ sistemli olarak işlenmiş insanlığa karşı suçlar için çok önemli bir delil niteliği olduğu da gözden kaçırılmayacak. Ayrıca insanlığa karşı suçları düzenleyen Roma Statüsü madde 7/1-e fıkrasında; ‘Bu tüzüğün amaçları bakımından insanlığa karşı suçlar’ herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak düzenlenen uluslararası hukukun temel kuraları ihlal edilerek hapsetme ve fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum etme hukuka aykırı. AİHM, daha önce Ragıp Zarakolu , Atilla Taş ve Selahattin Demirtaş kararlarında yer verdiği üzere, yasal bir hakkın kullanılması nedeniyle kişilerin tutuklanmasını hukuka aykırı bulmuş ve ihlal kararı verdi. Mevcut yargılamalarda kriter kabul edilen bankaya para yatırma, sendika üyeliği, Bylock kullanımı ve benzeri hususların tamamı Anayasaya ve AİHS’nin koruması altındaki hakların kullanımından ibaret. Dolayısıyla bunlar gerekçe yapılarak verilen tutuklamaların hepsinin hukuka aykırı oldu iş bu karar ile şekillendi” değerlendirmesini yaptı. Fatma Karabacak
