KENAN YÜCEL
1994, tesadüf eseri bir virüs gibi gazetecilik hastalığına kapıldık. Sonrası deplasman, kamp maçlar, haberler, resim ama aynı zamanda kendi büfemde gazete bayiliği yapıyorum. O zamanlar internet, bilgisayar, tablet, akıllı telefonlar, cep telefonu dahi yok. Gazeteler okunuyor, müthiş satıyor. Ben de bir yandan işim, bir yandan gazete, haber kovalıyorum.
İki sene sonra, Sabah Gazetesi’nin Sahibi aynı zamanda GADATAŞ bayisinin patronu Aykut Tuzcu'nun beni Sabah Gazetesi’ne görüşmek için çağırdığını söylediler.
Şaşırdım, acaba bayilikle ilgili bir sorun ve sıkıntı mı var diye, sabahı zor ettim.
Ve Maarif’te o zamanki Hükümet Konağı’nın karşısındaki Ticaret Sarayı binasının 5. Katındaki Sabah ofisine girdim ve altı sene sonra çıktım.
Aykut Tuzcu'nun konuşup da ikna edemeyeceği kimse zaten yoktu. Ama Sabah Gazetesi de o zamanlar Gaziantep'in amiral gemisiydi. Gaziantep basınındaki eski tüfekler, ajanslar, ulusal basının temsilcileri, yazarlar hep bu ailenin çatısı altında kalıp, gitmişlerdi.
Ben de orada bu işi daha profesyonelce ve tüm yükü alarak yapmaya başladım. Köşe yazarları Bedrettin Ay, rahmetli Gürbüz Balo, Ömer Akyılmaz, Kadir Hoca zaman zaman konuk yazarlar ile dev bir spor kadrosu oluşturduk.
Aykut Bey ve Nurgün Hanım, bizim kadroya olağanüstü destek verdi. Yakın deplasmanlara araba, uzak deplasmanlar uçak, otel bazen kendisi de bizimle birlikte deplasmanlara gelir, maçları izler ve eşsiz, doyumsuz futbol sohbetleri yapardık. Zaman zaman Nurgül Hanım, “Yeter artık kalkın gidelim” diye bizi zorla evlere gönderirdi.
Sabah Gazetesi sayesinde ilk yurt dışı deneyimlerini Groningen, Lierse'de Belçika ve Hollanda'da yaşadık. Oradan resimleri Aykut Bey sayesinde ve organizasyonunda Gaziantep'e taşıdık. Kamplar, deplasmanlar, Van'daki mucizevi kurtuluşu, Roma'yı hep sayfalarda yaşadık, yaşattık.
Bir defasında hiç unutmam yeni teknoloji ve adına renk ayrımı denilen sistemi ilk kez Adana'da oynanan basın kupasında denemeye karar verdik. Finalde Gaziantepspor’un şampiyon olması için dualar ettik, çünkü ilk renkli ofset baskıyı sabahına zafer tadında vermek harika olurdu.
Gazete, matbaa, dağıtıcılar dahil tam 40 kişilik ekip, maçı ve sonucu, benim, köşe yazarlarının resimleri ve değerlendirmelerini bekliyordu. Aksilik bu ya, maç uzatma ve penaltılara gitti. Allahtan şampiyon olduk ve ben son sürat tek başıma Renault Spring araba ile nasıl geldiğimi bilemem sabaha karşı saat 03.00'te Gaziantep, gazete, renk ayrımı, dizgi, bilgisayar, montaj, matbaa derken, sabah şampiyon Gaziantepspor kupa resimleri ile tüm Gaziantep'e dağıttık.
Aykut Bey, Nurgün Hanım ve ben gazeteyi adeta gözlerimiz dolarak okuduk, baktık ve birbirimize sarılarak tebrik ettik.
Aykut Tuzcu'nun o zamanın en ünlü takımı Anderlecht'i tek başına Gaziantep'e getirdiğini çoğu bilmez.
Keza Sanayi Odası, Amerikan Hastanesi ve şu anda Gaziantep Sanayi kentinden aynı zamanda turizme evrilmişse bu Aykut Tuzcu'nun dış dünyadaki lobisinin eseridir.
Kim ne dersin;
Sabah Gazetesi bu şehrin yıllarca amiral gemisi oldu, Aykut Tuzcu da bu şehrin Ertuğrul Özkök'ü.
Kendisine zaman zaman takılırdım, “Abi senin bu kadar donanım, yabancı dil, tüm dünyadaki dostların, eşsiz bilginle ne işin var Gaziantep'te? Üstelik bu kadar dedikodu çarkının içinde” diye.
“Kenancığım coğrafya kaderdir ve idolüm olan babamı burada yalnız bırakamazdım. Ayrıca ben Gaziantep'i çok seviyordum” derdi.
Evet ben de altı yıllık ayrılıktan sonra ve Olay Medya'da yazmaya başladıktan sonra ne onlar bana, ne de ben Sabah ve Aykut Tuzcu ile Nurgün Balcıoğlu hakkında tek kelime yanlış konuşmadık ve yazmadık.
Birliktelikler ne kadar kaliteliyse, ayrılıklar da düzgün ve karakterli olmalı.
Büyük ustayı ölümünün 2. yılında saygıyla anıyorum ve emin, usta ellere teslim ettiği Sabah Gazetesi’ne uzun, başarılı yıllar diliyorum.
Mekanın cennet olsun.
